Son felaketin ardından
Ali Kandemir

Son felaketin ardından

Advert

Geçtiğimiz hafta içinde Karadeniz de hatırı sayılır miktarda doğalgaz bulunması haberi üzerine sevinmiştik. Bugün ise bölgenin başka bir yerindeki sel felaketi ile üzüldük. Sel felaketine ilişkin düşüncelerime geçmeden doğalgaz bulunmasına ilişkin birkaç kelam etmek isterim.

Doğalgaz keşfi ile ilgili olarak basın ve yayın kuruluşlarında gazın çıkarılmasının güçlüğü, çıkarıldığı zaman vatandaşa ucuz gaz verilemeyeceği gibi bazı tenkitleri görüyoruz. Ülkemizin en önemli eksikliği, ileri teknoloji kullanan insan varlığımızın ve birçok alanda uluslararası rekabet gücümüzün yetersizliğidir. Bulunan ve aramalar sonunda bulunacak gazın çıkarılması, taşınması ve işlenmesi süreçlerinde mühendis ve işçilerimizin edineceği tecrübe en büyük kazanç olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca ülkemiz dünyada bu alanda dikkate alınan bir ülke konumuna gelecektir.

Son sel felaketine gelince; öncelikle hayatını kaybeden insanlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Vatandaşlarımızın ve devletimizin çabalarının yaraların sarılmasına ve benzer afetlerin ülkemizin gündeminden çıkmasına vesile olmasını arzuluyorum.

Zaman geçiyor ama tehlike geçmiyor

Bazı okuyucularımızın “hocam yaralar henüz sarılmamışken bu yazıyı niçin yazıyorsunuz?” şeklindeki mırıldanmalarını duyar gibiyim. Toplum olarak bir hadisenin üzerinden zamanın geçmesi hepimizde tehlikenin ebediyen geçtiği algısına neden oluyor olmalı ki bugüne kadar olan benzer hadiselerin çoğunda aynı olumsuzluklarla karşılaşıyoruz. Yazımda sözünü edeceğim hususlar uzmanlık alanım dışındadır. Ülkemizde başta sellerin neden olduğu felaketler olmak üzere kaza ve doğal afetlerin önlenmesi, azaltılması ve hasarlarının minimuma indirilmesi konusunda nelerin yapılması gerektiği konusunda oluşturulacak temel politikalara yön verebilecek çok değerli uzmanlar bulunmakta. Yörenin insanı, etrafımda olan biten şeyleri gözlemlemeye çalışan ve geçmişte yine bu konuda benzer şeyler yazmış bir vatandaş olarak olayın sıcaklığı gitmeden bilinen fakat selin yeniden hatırlattığı bazı hususları tekraren sizlerle paylaşmak istedim. Elbette bazen tüm öngörülere rağmen beklenmeyen ve yıkıcı etkileri büyük doğal felaketlerle zaman zaman karşılaşabiliriz. Fakat aynı şeylerin rutin olarak tekrar etmesi durumun ciddiyetini yeterince kavrayamadığımızı gösteriyor.

Karadeniz Bölgesinin coğrafyası yağmur sonrası sel oluşumlarına yatkınındır. Bununla birlikte bölgede yoğun ve ani yağışlar sonucu felaket yaşanan bütün vadilerin ortak özelliği; dere yataklarına yol yapım malzemelerinin yığılması, kum ocaklarının ve kaya işleme tesislerinin rastgele depoları, maden posalarının ve her tür kazı malzemelerinin fırsat buldukça derelere dökülmesi, HES ve diğer işlerde dere yataklarının rast gele değiştirilmesi, derelerin yatağı dışına zorlanması, coğrafyanın da verdiği mecburiyetten dolayı dere kenarlarının arsa olarak değerlendirilmesi, dere kenarlarına verilen yapı izinlerinin meteorolojik verilere dayandırılmaması. Karadeniz’de yaşanan her sel felaketinin diğer bir ortak yanı ise suyun geçişinde yetersiz kalan köprüler veya şehir geçişleri. Bunun yanında Karadeniz Sahil Yolunun bazı yerlerde aşırı taşkın sularının denize ulaşmasını zorlaştırdığını da unutmamak gerekir. Ayrıca tesadüfen bir dairede çalışmak durumunda değilse havza ve dere yataklarına ilişkin yapılaşmanın planlanmasında, iklimsel verileri analiz edecek hemen hemen hiçbir meteoroloji uzmanlarına danışılmadığı görülecektir. Felaketin bütün şiddetiyle yaşandığı Giresun ilimize ait Dereli ve çevresinde şehirlere sel tarafından getirilen taşkın malzemelerinin önemli bir kısmının, doğal toprak olmadığı, insan faaliyeti sonunda dere yataklarının değiştirilmesi veya rastgele dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkabilen türden olduğu hemen dikkati çekmektedir. Benzer durumlar ülkemizin diğer bölgelerinde de söz konusu. Fakat oraların topoğrafyası ve yağış rejimleri benzer felaketlerin yaşanmasına çok az imkân vermektedir.

Kağıt üzerinde her şey yolunda

Ülkemizin önemli bir diğer sorunu da birçok şeyin kâğıt üzerinde düzgün yürüyor olmasıdır. Yukarıda belirtmeye çalıştığım olumsuzluklara ilişkin resmi ve özel kurumlardan bilgi istendiğinde birçoğu benim söylediklerimin aksini ifade edecektir. Maden sahalarının açılması, kum ocaklarının işletilmesi, HES inşası vb. konularda gerekenlerin yapıldığı ve gerekli izinlerin yasalarda belirtildiği şekilde verildiği söylenecekti. Ya pratikte durum nasıl?

İnsanımızın duygusal yapısının ve aceleciliğinin uzun süreli planlamaya yatkın olmaması, kurumlarımızın politikalarındaki devamlılığın yetersiz kalması, vatandaşların ve yatırımcıların yasal düzenlemelere aykırı olan isteklerinde siyaset kurumunu devreye sokma alışkanlığı doğal felaketlerde çözümsüzlüğün önemli nedenleri arasında sayılabilir. Ayrıca toplumun, insan için en değerli varlığın “yaşam” olduğu gerçeğini çoğu kez unutmasının da doğal afetlerle mücadele etmeyi zorlaştırdığını söyleyebiliriz. Her sel felaketi sırasında devletimiz ilgili kurumları ile imkânlarını seferber ederek vatandaşın yardımına koşuyor. El birliği ile muazzam çabalar gösterilse bile kaybolan yaşamları ve tahrip olan doğayı geri getirmek maalesef çoğu zaman mümkün olmuyor. Her seferinde insan yaşamı, insana dair hatıralar ve emekler azgın sel sularının arasında kaybolup gidiyor.

Gözlemlerimi ifade etme dışında Karadeniz bölgesinde vuku bulan sel felaketlerinin önlenmesine ilişkin kalıcı çözüm önerilerinde bulunmak beni aşan bir konu. Bununla birlikte dere yataklarına yapılaşmada, HES yapımında, madencilik sahalarının, kum ve taş ocaklarının açılması ve işletilmesinde, yol inşalarında yasal düzenlemelere uyulması ve uyulup uyulmadığının sıkı denetlenmesinin önemli olduğunu vurgulamak isterim. Bu konuda tek şartım, vatandaşların ve yatırımcıların havzayı etkileyen ve yasalara aykırı isteklerinde kurumların dışında başka kapıları aşındırmaması ve kurumlarımızın görevlerini yerine getirmede rahat olmalarıdır.

Doğanın çalışma düzenini değiştiremeyiz. Değiştirdiğimizde o zaten doğa olmaktan çıkar ve doğa olma özelliğini devam ettirmek için bizim felaketler dediğimiz yöntemlere başvurur. Çalışma düzenini değiştirme girişimlerimize karşı doğanın gösterdiği hışımlar bize bir türlü gereken dersi veremiyor. Kaybettiklerimizi alt alta sıraladığımızda gereken dersleri almak için daha başka ne olması gerekiyor?

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg