Evin başı
İrfan Elbir

Evin başı

Advert

Kır çiçekleri ovada, dağ laleleri dere kenarında yetişmez. Bu güzelim tabiatı güzelleştiren ne varsa hepsi kendi iklim şartlarında neşvü nema bulur. Çünkü; çiçek rengini nemsiz rüzgarda oluşturur, lale boynunu dağ yamacında büker ve oradan hayata tutunur.

İnsanlar da çiçekler gibidir. Eğer dirseğinizi, bir meranın bayırında arkaya dayayıp; karşı dağın hikâyesini okuyamıyorsanız, kalbinizde yaman bir hasret filizlenmiyorsa, biliniz ki siz bu toprakların insanı değilsiniz.

Bu coğrafyanın yüksek bir köyünde ahşap bir eviniz yoksa, evinizin arkası, evinizin önü, evinizin başı yoksa, sizin geçmişe dönük anlatacak fazla bir hikayeniz olmayacak demektir. Hele o köy evinin, ahır kapısının olduğu alt taraf var ki, -oranın başka bir adı var da ben hatırlayamadım, siz anladınız onu- oralarda dolaşmamışsanız varın siz bildiğiniz yaylalarda dolaşmaya devam edin derim.

Evin başının her zaman önemli bir yeri olmuştur hayatımızda. Nenem, "oğlum inekleri evin arkasında otlağa götür… evlâdım evin önündeki çalılardan getir ocağı yakalım… evin alt tarafına! git oradan çalı süpürgesini al gel…" der, ona göre gün içerisindeki yapacağımız şeyleri anlardık. Ama evin başı dendi mi birazcık durmak icap ederdi. En güzel türküler evlerin önü ile ilgili olsa bile, evin başının ağırlığı başkaydı. Orası soluklanma, ayaküstü sohbet ve her zaman dinlenme yeri olacaktı. Hava çok sıcak olduğunda, eğer etrafta gölgesine sığınacağın bir ağaç yoksa evin başına geçip tütünlüğün gölgesinde oturmak vardı.

Rutubetten nemlenmiş, küflenmeye yüz tutmuş yatak yorgan ne varsa, evin başında güneşlenmeye atılır, silkelenir, tiftiklenir, ince bir fındık değneği ile vurarak, tozdan dumandan arındırılırdı.

Birçok evin olmazsa olmazı olan, bileyi taşı evin baş tarafında köşede dururdu. Eğer baltayı, nacağı, keseri, orağı, çakıyı v.s. aletleri bilemek için, ibrikle su dökerek dedenizin  o aletleri bilemesine yardımcı olmadıysanız hiç kendinizi zorlamayınız, siz bu hissi asla anlayamayacaksınız.

Evin başı çoğu zaman bir adres gibi buluşma yeridir. Mesela, "evin başına gelince ses ver, beraber gideriz", "şu ağaç tomruklarını evin başında yaralım", "sana evin başında bir şey demiştim?" gibi deyimler, günlük hayatımızın bir parçasıydı sanki. Evin başı gurbete gidenlerin yolcu edildiği, sıladan dönenlerin karşılandığı yer olmuştur. Bazen çocuk kavgalarında, bazen komşularla olan geçici küskünlüklerde, "seni şu evin başından geçerken görmeyeyim!" sözünün de unutulmayacak tembihler olarak kullanıldığını bir kenara not etmekte fayda vardır. Bezen de "adamı evinin başında vurdular" şeklindeki hoş olmayan sözlere bile konu olmuştur.

Evin başı; evin aklı, evin dimağı gibi, her an yanıbaşımızdadır. En kalıcı kararlar, en yeminli sözler, en iddialı tartışmalar, en derin kahkahalar, iskemlelerin ocak başına sıralı olarak dizildiği ve ailecek oturulduğu zamanlarda olmuştur. Evin ocaklığı, evin bacası ve evin kara ateş zinciri de evin başına yakın olarak konumlanmıştır her nedense.. Evin başı günlük hayata ve yaşanan olaylara şahitlik eden hafıza merkezi gibidir.

Nenemi efkâr bastığında evin başında oturur; "kadir kıymet bilmez oldu insanlar oğlum… İnan bana ikrah ettim şu hayattan, bu yalancı dünyadan… Günyüzü görmedik bu zamana kadar… Hiç yeni bir elbise giymedik, hiç yeni bir eşyamız olmadı... Aha şu yayığı, şu bakır sahanı, şu ayran bagracını bile yaylaya çıkarken götürüp, sonra tekrar geri getirir olduk. Çok garametlikler çektik oğul, çok... Para, pul nedir tanımadık bile… inşallah siz bizim çektiğimiz sıkıntıları çekmez, yaşadığımız şu karanlık günleri görmezsiniz.." derdi.

Nenem benim... Ne olurdu sanki, bir anlık olsa bile, çıksan gelsen; hem seni, hem de senin zamanlarını nasıl da özlediğimizi bir görebilsen.. Dedemle bir ömür beraber yaşadığın tek yastık, seninle birlikte öldü nene. Artık yastıklarımız iki tane oldu samimiyeti, masumiyeti kaybettik. Büyükçe yemek masalarımız, ayrı ayrı yemek tabaklarımız oldu, hem yer sofrasını hem muhabbetimizi kaybettik.. Paramız oldu, evlerimiz yenilendi, konforu tanıdık, yeni elbiselerimiz, deri ayakkabılarımız oldu, bereketi, afiyeti kaybettik. Aynı evin içinde cep telefonu ile mesajlaşıyoruz nene, sohbeti kaybettik. Ondandır ki, köy merasına dirsek vurup, karşı yamaçları seyrettiğim ve evin başına vardığımda maziye gömüldüğüm günlerin esrarlı sözlerine takılır kalırım. Sen gözünün nuru gibi baktıklarını, aynı zamanda yüreğinde de taşıdın nene .. Sen yoklukta kazandın, biz varlıkta kaybettik.

Biz evin başını unuttuğumuz gün kaybettik.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg