Bir kazık çakma hikâyesi

“Hadi ama, biriniz gelsin artık” demese, yerinden kimse kalkmayacaktı. Yüzbaşı dedem, elinde bir kestane kazığı, tarlanın kenarına “firahti” çakmak için bir yardımcı arıyordu. Hem kazığı tutmak, hem de tokmağı vurmak mümkün değildi. Ağabimle beraber yol kenarında, hangimiz gitsin ve dedeme yardım etsin diye karar veremiyorduk.

Bir kazık çakma hikâyesi
Bir kazık çakma hikâyesi Yonetici
Advert

 

Yüzbaşı dedemin sesi ile ikimiz de ayağa kalktık, ağabim bana, ben de ona garip ifadelerle baktık. Ağabimin, sol elinin bileği vaktinde kırılmış ve hatalı bağlanmıştı. Ağır yükleri kaldıramaz, balta vuramaz, kürekle çalışamazdı. Bu bahane ile ağır işlerden hep sıvışırdı. Yine bana bileğini göstererek bu işi yapamayacağını ima etti.

Ben de, yapma ağabi, etme ağabi, benim ne kadar sakar çalıştığımı, her an bir aksilik yapacak hallerim olduğunu anlatmaya çalıştıysam da, çaresiz bir şekilde dedemin yanına gittim ve yaklaşık 15 kg. ağırlığındaki taş kırma işlerinde kullanılan tokmağı elime aldım. Bahçe kenarı bayır olduğundan önce ayaklarıma duracak bir yer edindim. Tokmağı kaldırıp, dedemin sağlam bir şekilde tuttuğu kazığa vurdum.

Dedemin ilk tepkisi şu oldu: “Oğlum yavaş vur. Hele kazık bir yere tutunsun ondan sonra kuvvetli vurursun.” Bu söz ağabimin kahkaha ile gülmesine yetti bile..

Neyse ki, bir sonraki ve ondan sonraki tokmağı vurmamda bir sıkıntı olmadı ve kazığı olduğu yere iyice çaktım.

Tokmak ve çekiç kullananlar iyi bilir, “tamam” denildikten sonra bir kere daha vurma hakkı vardır. Ben de, dedemin “tamam” ikazı ile son tokmağı iyice kuvvetli vurdum. Vurmaz olaydım, ne oldu ise ondan sonra oldu işte…

O son vuruştan sonra, tokmağın sapı tam dibinden kırıldı, tokmak kazığın üstünde hareketsiz dururken, sapı elimde kaldı.

Dedem, olduğu yerde durdu. Uzandı, kazığın üstündeki sapsız tokmağı avucuna aldı, sonra dizini tepeye dayadı, fesini dizinin üstüne koydu, bir Sivri Tepesine, bir İnkaya’ya, sonra da sağına soluna baktı. “Ben…” dedi, biraz bekledi... Ağabim, gülme krizine girerek, yere kapaklandı, ben sinirlenmek ile gülmek arasında karar veremedim..

Ben…” dedi dedem, yeniden… “Bu yaşıma kadar, taş kırdım, ağaç kestim, odun yardım, neler yaptım neler. Hiçbir tokmağın, baltanın, kazmanın sapının bu şekilde kırıldığını görmedim. Sen bunu nasıl becerdin?

Ben de, sakarlığıma mı, beceriksizliğime mi yanayım anlamadım. Biraz asabi biraz da gülmüş gibi yaparak olduğum yere çöktüm kaldım. Sonra dedem yanıma gelerek kollarıma tuttu, “olur oğlum olur, canını sıkma, bu kolların çok zayıf kalmış, sen yine iyi kaldırmışsın onu” diyerek, beni avutmaya çalıştı ise de, bu durum çok uzun yıllar, ocak başı sohbetlerimizin konuşup güleceğimiz bir hatırası olarak kaldı hayatımızda.

Şimdi ise, ne hasret kaldığımız bu ocak başı sohbetleri, ne de bu sohbetlere güleceğimiz kalabalık aile efradı kalmadı artık.

Yok, bitti.

 

 

İrfan Elbir Bir kazık çakma hikâyesi
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg