Bu gelirden vazgeçmeliyiz

Avlanma dâhil doğaya ilişkin birçok düzenleme masa başında yapılıyor. Ya alandaki gerçek durum nasıl? İnsan davranışlarını, algılarını ve değer yargılarını değiştirmedikten sonra doğayı koruma üzerine geliştirilen yasal düzenlemelerin pek işe yaramadığını da belirtmek istiyorum. Bu yazıyı bitki örtüsünün zayıf olduğu bölgelerimizdeki hâlihazırda ava konu olan hayvanların içinde bulunduğu mevcut durumu aktarmak, onların çetin yaşam mücadelesindeki imdat çağrılarına tercüman olmak ve tarihe bir not düşmek için kaleme alıyorum.

Bu gelirden vazgeçmeliyiz
Bu gelirden vazgeçmeliyiz Yonetici
Advert

Yazıma her şeye karşı çıkan, her şeyin doğal kalmasını savunan, bunun yanında doğal olmayan birçok şeyi kullanan çevreciler kategorisinde birisi olmadığımı belirterek başlamak istiyorum. Böyle bir giriş cümlesindeki amacım; ülkemizde doğayla ilgili tahribatı görmeden, çevrenin korunması gerektiği ile ilgili söylemlerde bulunanların hepsini bir sepete doldurup “bu çevreciler ülkenin gelişmesini istemiyorlar” şeklinde damgalayan kesime karşı kendimi savunmaktır. Daha önceki bazı yazılarımda da belirttiğim şekilde doğanın kullanılması, doğal zenginliklerden yararlanılması gerekir ve bu süreçte kaçınılmaz bir şekilde doğa zarar görür. Fakat bu zararların ortadan kaldırılması veya en aza indirilmesi için de gereken pratik çalışmalar ve denetlemeler yapılmalı, hesabını kitabını yapmadan doğada her şeye hücum edilmemelidir. Yeri gelmişken, insan davranışlarını, algılarını ve değer yargılarını değiştirmedikten sonra doğayı koruma üzerine geliştirilen yasal düzenlemelerin pek işe yaramadığını da belirtmek istiyorum. Avlanma dâhil doğaya ilişkin birçok düzenleme masa başında yapılıyor. Ya alandaki gerçek durum nasıl? Ömrünün son 30 yılında doğada araştırmalarda bulunan birisi olarak burada mevcut av faaliyetine ilişkin düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

5199 numaralı Hayvanları Koruma Kanunu 4. Maddesine göre “Yabani hayvanların yaşama ortamlarından koparılmaması, doğada serbestçe yaşayan bir hayvanın yakalanıp özgürlükten yoksun bırakılmaması esastır” denmektedir. Ayrıca aynı maddenin başka bir fıkrasında ise “Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Buna mukabil 29684 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Av Turizmine İlişkin Yönetmelik ve 8501 numaralı Kara Avcılığı Kanununda avlanmanın usul ve esasları detaylı bir şekilde anlatılmıştır. İlgili yönetmeliklerde hangi koşullarda nasıl avlanılacağı, av hayvanlarının üretimi ve korunmasına dair de etraflı açıklamalar da yer almaktadır.

Doğal yaşamın korunmasında ve sürdürülebilir kullanımında temel bazı kurallar vardır. Örnek olarak; ava konu olan hayvan çeşidinin nüfuslarının, üremeye katkıda bulunan ve “Etkili Nüfus Büyüklüğü” olarak bilinen birey sayılarının, insan ve insan dışındaki tehditlerinin, günlük ne kadar besine ihtiyaç duyduklarının ve bunları nerelerden temin edeceklerinin, yaşamlarını devam etmek için nasıl bir ortama ihtiyaç duyduklarının ve yaşamını sürdürmek için gerekli alan büyüklüklerinin bilinmesine ihtiyaç vardır. Ülkemizde avlanmaya rehber olacak bu yönde yapılan bilimsel amaçlı çalışma hemen hemen hiç yoktur.

Kanun aynı, coğrafyalar farklı…

Diğer taraftan ülkemizin coğrafyası dikkate alındığında ava konu hayvanların barınmasını kolaylaştıracak sık bitki örtüsüne sahip Karadeniz ve kısmen Akdeniz’in bazı bölgeleri ile bu bölgeler dışında av hayvanlarının kolayca hedef olabildiği bitki örtüsünce zayıf bölgelerde benzer yasal düzenlemelerin uygulanıyor olması da bir çelişki olarak karşımızda durmaktadır.

Burada bitki örtüsünün yoğun olmadığı steplerde ve dağlık bölgelerde yaşayan hayvanların çığlıklarına tercüman olmak istiyorum. Vatan sadece sınırlarıyla değil, barındırdığı tüm değerleriyle vatandır. Bir taraftan av turizminin etkisi, diğer taraftan kaçak avcıların mevcut teknolojik imkânları kullanmaları ve artık hemen hemen her tepeye ulaşım imkânının mevcudiyeti yaban hayvanlarına kaçacak yer bırakmamıştır. Tesadüfen arazide karşılaştığınız dağ keçisi, tavşan gibi hayvanlar daha önce birkaç kez yaşamın kıyısından dönmelerinin verdiği kötü deneyimle canhıraş kaçışmakta ve en yakın uçurumdan aşağı kendilerini bırakmaktadır. Bu tip olaylara birkaç kez şahit olmuşumdur. Avcılar artık eskilerden daha etkili, attıklarını vuracak donanımdalar. En ısız yerlerde avlanan hayvanların oracıkta pişirilip yenmesi için sistemler hazır. Bütün bu manzara karşısında yaban hayatını koruma ile görevlendirilmiş bir avuç elemanın ise her tür fedakârca çabasının etkisi pek az. Edindiğim tecrübelerin neticesinden mi, yaşımın kemale ermesinin verdiği duygusallıktan mı olacak bilemiyorum. Yaban hayatımızın av turizminin ve kaçak avcılığın girdabında heba olmasının verdiği ıstırap içimi kemiriyor. Az sayıda hayvanı üretme çiftliklerinde üretip doğaya salmak, onları ara sıra yemlemek veya bir arabanın çarptığı birkaç hayvanı tedavi etmekle yaban hayatını kurtaramayız. İster izinli ister izinsiz olsun profesyonel avcılar hayvanların doğada barındıkları, beslendikleri ve sulandıkları yerleri tüm detaylarına kadar biliyorlar. Özellikle yukarıda sözünü etmeye çalıştığım şekilde ava konu olan yaban hayvanlarının mevcut durumlarını analiz etmeden vahşi şekilde avlanmalarının önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Böylece yaban hayatı son düzlükte bir nebze olsun soluk almış olur. Bunun yanında yaban hayatına zarar vermeyecek gözlem turları, belgesel çekimleri vb. aktiviteler genişletilerek devam ettirilebilir.

Bu yazıyı bitki örtüsünün zayıf olduğu bölgelerimizdeki hâlihazırda ava konu olan hayvanların içinde bulunduğu mevcut durumu aktarmak, onların çetin yaşam mücadelesindeki imdat çağrılarına tercüman olmak ve tarihe bir not düşmek için kaleme alıyorum. Doğal yaşama karşı niçin bu kadar saldırgan olduğumuza anlam veremiyorum. İnsanlığı Covid 19 virüsünün nasıl sarstığını görüyoruz. Yaban hayvanlarının insanlar tarafından avlanma tehdidi yanında benzer salgınlarla, diğer vahşi hayvanların takibi ve besin yoksunluğu gibi etmenlerle de mücadele ettiklerini unutmayalım.

Av gelirinden vazgeçebiliriz

Bütün bu koşullar altında “yaratılanı severiz yaratandan ötürü” prensibinin gereği genel bütçe içinde devede kulak bile olmayan av turizminden elde edilecek gelirden vazgeçebiliriz, kaçak avlanma için gerekli önlemleri alabiliriz. Gelecek neslimiz bizleri sadece ülkenin sınırlarını değil, doğal yaşam zenginliklerini de koruyan bir geçmiş olarak bilsin.

Günümüzde ihtiyacın dışına çıkan ve bir zevke dönüşen avcılığın müdavimlerini ve av malzemesi üretenlerin baskılarını nasıl bertaraf ederiz.  Orası da başka bir tartışma konusu. Kara avcılığı dışındaki ava konu olan sucul hayvanlarda da durumun pek iç açıcı olduğu söylenemez. Sınırsız balık avlamayı bereket olarak tarif eden bir kültürümüz var. Su yataklarının rastgele değiştirilmesi, sel felaketi sonrası su canlılarının neyle karşılaştıklarını, hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan ırmaklara ve denizlere bırakılan kirleticilerin buradaki yaşamları nasıl felç etkilediklerini daha irdelemedik bile.

Galiba insanımız emeği olmayan şeyleri heba etmeye yatkın.

Prof. Dr. Ali Kandemir Bu gelirden vazgeçmeliyiz Avcılık Av kanunu doğal yaşam
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg