Bazen içten bir ses gelir.
Sesin içinde saklı bir ses.
Yüklenmiş çok kötü vehimler;
Korku dolu endişeler;
Ürkekçe vuran gel-gitler;
Umutsuz sevgiler;
Fütursuzca gelir ardından;
Nice davetsiz misafirler.
Bazen içten gelen ses titrer;
Zemherinin ayazı bağrını deler;
Söz bittiği yerde başlar;
Yahut hiç başlamadan biter;
Sessizlik sır olur birden;
Açarsın bayramlık ağzını;
“Aman yapma, söz ses değildir” derler;
Durduğun yerde yorulursun;
İki büklüm olursun gönül divanında;
Gözün yaşarır;
Kalır avuçlarda çilesiz ülküler.
Dil sessiz olursa bil ki;
Kalp dilsiz kalmaz.
Hele bir bak, gülün gülüşüne;
Boynu bükük laleye;
Raks eden kavak yellerine;
Kendi sesini bile duyamazsın;
Susarsın;
Özün, gözünle konuşur;
Ebabiller haber verir ötelerden;
Göğsün kabarır, daralır günlerce;
Düşer içine, alevsiz ateşler.
Sessizlik, düşünceye çiçek açtırır;
Dilsiz dudaksız,
Saman kâğıdı sarı zarflarda kaldı;
Hakiki sevgiler;
Edepli gülüşler;
Gözlerde nemler;
Yürek sessiz;
Çay sensiz;
Dışarda yağmur,
Sevdalar ıslak;
Papatya falı açan gençler;
Sen olduğun gibi güzelsin diyemeyen;
Kalem elde, ahenksiz kelimeler.
Yalnızlık hep yanımızdan gelir;
Umarsız kelimeler yığılır gırtlağa;
Konuşmak istemezsin belki;
Ama sessizlik durmaz;
Çiçekli bahçelerde bülbül;
Ağaçlarda kuş sesi duyarsın.
Açamazsın ağzını;
Sevgi sessiz;
Kalp sensiz;
Feryat dilsiz;
Düğüm olur kolların göğsün üstünde;
İçinde ümitsiz bekleyişler.