Sevginin imtihanı
Advert

Sevginin imtihanı

Hemen yanında, belli ki kendisi gibi yolcu karşılamaya gelen, kısa boylu, tıknaz ve biraz da yaşlı başka bir kadın vardı. Yanına yaklaştı, "hanımefendi sizden bir ricada bulunmak istiyorum." dedi.

HAYAT - 2020-06-01 12:47:30

Savaş yıllarıydı ve her yerde tedirginlik vardı.

Sefa'nın da askerlik celbi çıkmış, birkaç günlük zamanını değerlendirmek için şehir kütüphanesinin yolunu tutmuştu. Raflar arasında gezinirken rastgele bir kitaba uzandı, kitabı eline aldı ve bir kenarda okumaya koyuldu.

Hem okuyor, hem de, askere nasıl gideceğini, tekrar dönüp dönemeyeceğini düşünüyordu. Bir ara kitabın sayfa kenarlarına ve üst boşluklarına ince uçlu kalemle yazılmış küçük notlar dikkatini çekti. Hem kitabı, hem de o küçük notları okuyarak iki gününü geçirdi. Kitap bittiğinde aklında kalan, sadece o küçük notların ve yazıların kendisinde bıraktığı etkiydi. Belli ki kendinden önce kitabı okuyan her kim ise bu anlamlı yazıları o yazmış olmalıydı. Kitabı kütüphane görevlisine teslim ederken, kendisinden önce kimin okuduğunu öğrenip öğrenemeyeceğini sordu.

"Tabii öğrenirsin" dedi görevli ve hemen önündeki kayıtlı listeye baktı.

"Güzin diye birisi okudu, hatta adresi bile var..." dedi.

Sefa. bu bilgiye çok sevindi ve adresi alarak eve döndü.

Güzin'e hemen mektup yazmak istediyse de, cevabını göremeyeceğini düşündü ve mektubu askerden yazmaya karar verdi.

Askere gittikten sonra, ilk fırsata Güzin'e, okumuş olduğu kitaptan ve kitabın sayfa arasındaki notlardan çok etkilendiğini, kendisini tanımak ve arkadaşlık kurmak istediğini beyan eden açık ve net sözlerle bezenmiş uzun bir mektup yazdı. Aldığı cevapla daha da mutlu oldu ve bu mektuplaşma uzun süre devam etti. Yıllar çok çabuk geçti. Birbirini hiç göremeyen, bilmeyen iki kişinin karşılıklı muhabbeti, karşılıklı dostluğu ve gönül birliği terhis gününe kadar uzayıp gitti. Adeta ruh ikizi olmuşlardı. Görüşme anlarının çok heyecanlı olacağını, bu durumu iple çektiklerini birbirlerine yazarak teselli buldular.

Güzin; "Tezkereyi alıp geleceğin zaman, uçağa biniş saatini bana yaz, seni hava alanında karşılamaya geleceğim" dedi son mektubunda.

Sefa, buna çok sevindiğini, ama kendisini rahatlıkla tanıyabilmek için, bir adet vesikalık fotoğrafını göndermesini çok arzu ettiğini yazdı heyecanını belli etmeden..

Güzin'n cevabı ise çok düşündürücü idi. "Buna hiç gerek yok, benim elimde kırmızı bir gül olacak, beni tanımakta zorluk çekmeyeceksin." dedi ve Sefa'nın yüreğini bir kere daha hoplattı ve bu heyecanla uçağın merdivenlerini hızla çıktı.

....

Güzin, çok güzel kirli beyaz bir döbiyes elbise giymiş, sade bir yüz bakımı ve elinde kırmızı bir gül ile havaalanına geldi; oradan da gelen yolcu güvenlik şeridinin önünde beklemeye başladı. Hemen yanında, belli ki kendisi gibi yolcu karşılamaya gelen, kısa boylu, tıknaz ve biraz da yaşlı başka bir kadın vardı. Yanına yaklaştı, "hanımefendi sizden bir ricada bulunmak istiyorum." dedi.

Kadın, bu şık hanımefendinin ricasına "Tabii ki.... senin için ne yapabilirim?" diye cevap verdi. "Bu gülü elinize alacaksınız, uçaktan inen birisi size gelecek ve “Güzin sen misin?” diye soracak. Siz de “Hayır değilim, Güzin şu karşıdaki kişidir” diyerek beni göstereceksiniz. Bu bir imtihandır, ne olur lütfen..." diye ricada bulundu. Kadın, olur anlamında başını salladı, biraz aralıklı olarak ayakta durdular.

....

Uçak kalkmak için hareket etmeye başlamıştı ki, Sefa’nın emniyet kemeri ile basireti de bağlanmıştı sanki. Çok heyecanlıydı ve bindiği uçak havada asılı kalsın istiyordu. Hangi güzel sözlerle, hangi süslü cümlelerle konuşacağını düşünüp hayal ededursun, pilotun başarılı bir şekilde inişe geçmesi ile uçak içinde oluşan alkış sesleri, kendisini esir alan o melankolik uykudan uyanmasına vesile oldu.

Çantasını omzuna taktı, çıkış tüneline doğru yalpalaya yalpalaya yaklaştı. Karşılamaya gelenleri, göz ucu ile tararken onu hemencecik gördü sanki. Evet o işte, o olmalıydı. İnce uzun boylu, kirli beyaz döbiyes elbise giymiş, sade kadın o olmalıydı.  Hayret bir şey, o da kendisine dikkatlice bakıyor gibiydi. “Tamam budur, ben yanılmam” dedi. Bakışlarını ondan ayırmadan iyice yaklaştı. Sonra ne olduysa birden olduğu yerde durdu. O da ne, kadının elinde gül yoktu!. Yüzünü çevirdi, bir de ne görsün, elinde gül olan kadın öbür tarafta duruyordu. Başı birden öne düştü; "Yanlış yaptın Sefa" dedi kendi kendine... "Yanlış yaptın oğlum, hani sözlerin, hani ahdettiğin değerler, hani sadakatin, ne çabuk unuttun hayallerini, bu muydu içinde yaşattığın dünyan, nasıl da kandın bir çırpıda kara kaşa, elâ göze..." diyerek sitemini yineledi… Hiç zaman kaybetmeden ve mahcup bir şekilde yüzünü, elinde gül olan gönlünün sultanına, mektuplardaki yârine çevirdi. Yavaş adımlarla önüne geldi;

"Merhaba Güzin, ben Sefa" dedi. Kadın donuk bakışlarını hiç bozmadan; "ben Güzin değilim, Güzin şu az önce önünde durduğun, sarışın bayandır, bana sadece bu gülü elimde tutmamı söyledi!." diye cevap verdi. Kadının elindeki gül, Sefa'nın yüzünde yeniden açmış gibiydi. Az önce önünde utana-sıkıla durduğu kadına, bu sefer arsızca gülerek koştu. Kazandığı bu zor imtihanın farkında değildi bile... Ellerini avucuna aldı, bir müddet sessizce bakıştılar.

"Hoşbuldum gülüm" dedi, Güzin’in "hoşgeldin" demesini beklemeden...

 

DİĞER HABERLER