TrabzonPark'ın düşüşü ve gerçekler...
Advert

TrabzonPark'ın düşüşü ve gerçekler...

TrabzonPark’ın kaybı, yalnızca bir mesire alanını kaybetmekten öte anlamlar taşımakta, Trabzon’un İstanbul’daki prestiji ve yaptırım gücüne ciddi hasar verme riski barındırmaktadır.

SİVİL TOPLUM - 2020-02-04 17:55:35

TİAB, bugün ciddi tartışma konusu olan ve TrabzonPark adı verilen araziyi derneğe kazandırmak için ilk toplantıyı yaptığı zaman orada bulunan tek gazeteci ve bugüne kadar gelen süreçte derneği yakından takip eden birisi olarak mesele hakkında iki satır kelam etmemiz gerekiyor zannediyorum.

TİAB, o dönem çok kötü bir ünü olan söz konusu araziyi 10 yıllık süre için kiraladıktan sonra imar etti, gerçekten örnek bir lokasyon haline getirdi. Fakat ortada bir gerçek vardı: TİAB yönetimi (daha doğrusu zihniyeti), İstanbul’da var olan diğer Trabzon dinamikleriyle hiçbir zaman entegre olmadı, olmaya da gerek görmedi. Bunu da eski başkan Orhan Akçay, başkanlığı bıraktığı kongrede gazeteci Zeki Gökçe’nin sorusu üzerine en açık bir şekilde şöyle dile getirdi. “Biz sosyal bir dernek değiliz. Kuruluş amacımız farklı. Diğer hemşehri derneklerine benzer faaliyetler yapmayı tercih etmiyoruz. Onlar zaten bazı problemler yaşıyorlar. Biz o problemlerin içinde bulunmak istemiyoruz. Biz adımız üstünde Trabzonlu iş adamları ve bürokratların arasında koordinasyon ve iş birliği konularında çalışmak ve hedefler belirleyip yürümek amacını güdüyoruz”

Biz de peynir tereyağı mı satalım?

Orhan Akçay, o dönem haber metnine almayı uygun bulmadığım (camiaya zarar vermeyeceğiz ya) bir ifade daha kullandı, o da “Biz de burada peynir tereyağı mı satalım?” cümlesiydiİsim vermese de bu ifadenin hedefi doğrudan Trabzon Dernekleri Federasyonu’ydu ve TDF’ye düzenledikleri Trabzon Günleri’ne yöneltilenlerle aynı frekansta bir eleştiriydi. (TDF’ye bizim de ciddi eleştirilerimiz olduğunu hatırlatmadan geçmeyelim. Fakat şimdi konumuz bu değil)

Günler, aylar geçti ve bir de haber aldık ki TrabzonPark TİAB’ın elinden alınıyormuş! Bunu da yapan Ümraniye’nin Rizeli belediye başkanıymış.

Belediye başkanının bu konuda doğrudan bir tasarrufu olamazdı, çünkü arazi Orman Bakanlığı’na bağlıydı. Belli ki yasal bir prosedür işlemiş, bir açık bulunmuş ve belediye bu fırsatı kazaya bırakmamıştı. Geçtiğimiz günlerde telefonla canlı bağlandıkları radyo yayınında yaptıkları konuşmalardan da anlaşıldığı üzere Belediye Başkanı işin yasal boyutunun üzerinde duruyor, yasalara aykırı bir tasarrufta bulunmadıklarını savunuyordu. TİAB Başkanı Yaşar Aşçıoğlu da tasarrufun yasal olmadığı şeklinde bir iddiada bulunmuyor, söz konusu arazide yaptıkları yatırım ve olumlu düzenlemeleri ön plana çıkarmaya çalışıyordu.

Bundan sonrası nasıl gelişir bilemeyiz ama tahminimizce artık bu noktadan dönüş zor, hattâ imkânsızdır.

Örgütlü toplum olma mecburiyeti

Peki, ne olmuştur da böyle olmuştur? Bize göre siyasetçilerin Trabzon düşmanlığı ya da siyasal hırslarından ziyade, acizane ikide bir dile getirdiğimiz bir Türkiye gerçeği işlemiştir. Hep deriz ki, bu coğrafya çok zor bir coğrafyadır, hiçbir kişi, kurum ve kitlenin yarın ne olacağı belli değildir. O yüzden örgütlü bir toplum olmaya mecbur ve mahkûmuz. Hâttâ örgütlü olmak da tek başına yeterli değildir, hem bu örgütlülüğü mümkün mertebe geniş bir tabana yaymak hem de benzer alanlarda faaliyet gösteren diğer örgütlü topluluklarla sıkı işbirliği ve entegrasyona gayret etmek gerekmektedir. Bunu başarmadığınız takdirde, kendinizi son derece güvende hissettiğiniz bir zamanda bile başınıza hiç tahmin etmediğiniz tatsızlıklar gelebiliyor maalesef.

Buraya bir parantez açalım ve TİAB profilinin kendilerine mahsus bir yaşam alanı inşa etme hakkının sonuna kadar var olduğunu vurgulayalım. Evet, TİAB profili İstanbul’daki üst düzey gelir grubuna mensup Trabzonlu hemşehrilerimizden oluşmaktadır ve onların da kendilerine benzer profildeki insanlarla bir arada bulunabilecekleri bir ortam üretmelerinde hiçbir mahzur yoktur. Bu kibir ve kendini beğenmişlik değildir. Amma ve lakin:

Zor günde birden İstanbul’da başka Trabzon dinamikleri de olduğunu hatırlayıp onları da mücadeleye omuz vermeye çağırmak, üstüne üstlük kendilerini İstanbul’da Trabzon’un çatı örgütü ilan etmek ciddi bir çelişkiden başka bir şey değildir. (Sayın Orhan Akçay’ın açıklamasını hatırlayınız)

Umut ve temenni ederiz ki, başta TİAB mensubu hemşehrilerimiz olmak üzere bu coğrafyada yaşayan herkes örgütlü toplumun önemini kavrar ve bundan böyle gereğini yerine getirmeye çalışır.

Medyanın önemini anlatamadık

Önemli olduğunu düşündüğümüz ama kimseleri inandıramadığımız bir konu daha var. Onun da üzerinden geçip bağlayalım:

Şu yukarıda bahsini ettiğimiz TİAB kongresinde biz de söz aldık ve İstanbul’da koca bir Trabzon bulunmasına rağmen, bu kitlenin doğru dürüst bir medya organı olmadığını, bunun ciddi bir eksiklik olduğunu vurguladık. O gün kongrenin divan başkanlığını yapan rahmetli Atalay Şahinoğlu lafı ağzının içinde yuvarlayarak “Ulusal medyada epey hemşehrimiz var aslında ama…” dedikten sonra gündemin bir sonraki maddesine geçmişti. Benim kastettiğim şeyle uzaktan yakından ilgisi bulunmadığını söylemeye gerek görmüyorum.

İstanbul’daki Trabzon camiasında bu medya eksikliğini kime söylesek yediden yetmişe herkes çok benzer tepkiler gösteriyor. “Medya bir güç unsuru mudur?” diye sorsanız kimse hayır demez, fakat bizim camiaya “gazete, radyo, televizyon” dediğiniz zaman bu kelimeleri ilk kez duymuş, haklarında en ufak bir fikre sahip değilmiş gibi davranıyorlar. Aklı gayet başında olan insanlardan çok traji-komik örnekler sayarım ama şimdilik kalsın. Belki ileride açıklarız.

Bu medya konusunda sayfalarca yazacak kadar dertliyiz ama uzatmayalım ve son olarak şunu söyleyelim: İstanbul’da şöyle bir on bin tirajlı Trabzon (ya da Karadeniz) gazetesi olsa işler bambaşka olur, belki TrabzonPark için ağlama duvarları kurmaya da gerek kalmazdı.

TrabzonPark’ın kaybı, yalnızca bir mesire alanını kaybetmekten öte anlamlar taşımakta, Trabzon’un İstanbul’daki prestiji ve yaptırım gücüne ciddi hasar verme riski barındırmaktadır.

DİĞER HABERLER