Avni Aker, Van Gogh, Barcelona...
Advert

Avni Aker, Van Gogh, Barcelona...

19 Eylül 1990, Avni Aker'de 1-0 biten Barcelona maçının tarihidir. Geçmişe fazla takılmamalı ama hatırdan da çıkarmamalı...

SPOR - TRABZONSPOR - 2019-09-19 14:00:26

 

Trabzonspor 1990-91 sezonuna mutlak şampiyonluk parolasıyla başlamış, Avrupa’da da şimdi tarihe karışmış olan Kupa Galipleri Kupası’nda ön eleme turunda İrlanda’nın mütevazi takımı Bray Wanderers ile eşleşmiş ve zorlanmadan turu geçmişti. 1. Turda karşısına Barcelona çıkıverdi!

Katalan kulübü günümüzdeki zirvesine ulaşmış değildi ama tabii yine de çok büyük bir takımdı. Johan Cruyff ileride belki de kendisinden başka kimselerin hayal bile edemediği bir noktaya taşıyacağı şaheserin temellerini atmış, inşaatı çıkmaya başlamıştı. Kadrosunda Koeman, Stoichkov, Salinas ve Zubizaretta gibi dev isimler barındırıyordu.

Kura belli olduktan sonra teknik direktörümüz Özkan Sümer, literatüre kazandırdığı ifadelerden birini daha sarf etmiş ve “teslimiyetçi bir anlayışla oynamayacağız” demişti. İlk maç Avni Aker’deydi. Top ne kadar yuvarlak olursa olsun turu geçmemiz zordu elbet ama Avni Aker’de geçmiş yıllarda Liverpool ve İnter gibi yine Avrupa’nın dev armadalarını dize getirmişliğimiz de vardı. O dönemler diğer Türk takımlarının hayal bile edemeyeceği zaferlerdi onlar.

19 Eylül 1990. Avni Aker’de bir öğleden sonra. Henüz bitmemiş yaz mevsimi bütün güzelliğiyle atmosfere hâkim. Tribünler için tıklım tıklım tanımı bile hafif kalır. Maç başlıyor. İlk yarı boyunca başa baş bir mücadele seyrediyoruz. Öyle ki, takımları tanımayan biri görse birbirine denk güçte iki takımın karşılaşması zanneder. Hani bazı maçlar vardır, aralarında büyük güç farkı olan iki takım oynuyordur da güçsüz olan canını dişine takar ve oyunda eşitliği sağlar. Herkes de bu durumun farkındadır. Bu öyle değil. Bizimkiler gerçekten kendileriyle denk bir takımla oynar gibiler, son derece soğukkanlı, bilinçli ve tabii her zamanki gibi arzulu ve istekli. (Evet, her zamanki gibi. Yani o zamanlar öyleydi)

İkinci yarı işler biraz değişiyor. Trabzonsporumuz deniz tarafındaki kaleyi ablukaya alıyor. Sağlı sollu ataklarla güçlü rakibini bunaltıyor. Avni Aker’deki zaferlerimize bir yenisini eklemeye kesin kararlıyız. Pozisyonlar buluyoruz, hatta bir tanesinde Ünal Karaman’ın vuruşunda top kaleciyi de geçiyor, defans son anda çizgiden çıkarıyor. Fakat çok gecikmiyor. 63’te Küçük Hamdi’nin (futbolda soyadı kanunu çıktıktan sonra Hamdi Aslan oldu biliyorsunuz) röveşatasıyla top ağlarla kucaklaşıyor. Avni Aker bir süre gerçek üstü bir zaman dilimi yaşıyor. Van Gogh tabloları gibi. Görüntüler ve sesler yamuluyor, yumuluyor, gerçekle rüya arasında gidip geliyorsunuz. Sonradan tam olarak hatırlamıyorsunuz o zaman dilimini. Daha önce aynı yerde birkaç kez yaşanan, daha sonra birkaç kez daha yaşanacak zaman dilimleri gibi.

Barcelona’nın beraberlik çabaları sonuç vermiyor, 1-0 kazanıyoruz. Rövanş mı? Hiç önemi yok. Benim Trabzonsporum bir dünya markasını şans, kader, kısmetle değil; büyük bir özgüvenle oynayarak bileğinin hakkıyla devirmiş. Oyun ve skor tarihe geçmiş. Gerisi ne gam…

DİĞER HABERLER