Trabzonspor'un Şenol Güneş'le İmtihanı
Bülent Şirin

Trabzonspor'un Şenol Güneş'le İmtihanı

Advert

1980’lerin sonları, fakültedeyiz. Bir arkadaşla aramızda geçen diyalog:

-Hangi takımı tutuyorsun?

-Trabzonspor.

-Üç büyüklerden birini tutmuyor musun?

Okulun bahçesindeki bir turnuva maçını seyrediyor ve ikimiz de yüzümüz sahaya dönük konuşuyoruz. Son sorudan sonra öfke ve şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemez halde dönüp arkadaşın yüzüne bakıyorum. Şaka mı yapıyor, iğneleme amaçlı mı soruyor… Hayır hayır, yüz ifadesinden rahatlıkla anlaşılacağı üzere gayet normal bir soru bu onun için. Türkiye’de herkes İstanbul’dan bir takım tutar, onun yanında biraz memleket aidiyeti biraz da acıma duygusuyla birlikte kendi şehrinin takımını… Adam bir değil, iki değil, bu diyalogun geçtiği tarihe kadar tam altı kere şampiyon olmuş bir takımı da ikinci kategoriye koyuyordu besbelli.

Kısaca “hayır” dedim geçtim. Bu ve bu zihniyete sahip arkadaşlara bağırıp çağırarak laf anlatmaya kalksak “uyy, Laz uşağu kızdı daaa…” olacak en fazla.

Ebediyete akıp giden çeyrek asırdan sonra şimdi durum farklı mı? Pek sayılmaz. El âlemin zihninde nasıl bir yerimiz olduğunu boş verin, biz kendimizi nasıl görüyoruz? Zaten esas problem tam da burada.

Bu sene Beşiktaş’ın şampiyonluğu söz konusu ve bizim mahallede büyük bir kafa karışıklığı ve tartışma yaşanıyor. Bu travmatik durumun odağında da tabii ki Şenol Güneş var. İlk altı şampiyonlukta kalecimiz, 1996-2005-2011’de teknik direktörümüz olması kendisine çok özel bir anlam ve önem yüklüyor. Efsane kadrodan çıkan en başarılı teknik adam. Hâttâ Türkiye’nin yetiştirdiği en başarılı teknik adamlardan bir tanesi. Trabzonspor ile özdeşleşmiş bir şahsiyet.

İşte böyle bir profilin gidip de “düşman” taraftan bir mahallede görev kabul etmesi ve sezon başında tartışılacak sözler sarf etmesi bizim tarafta son derece yadırgandı. Bir kısım derhal üstünü çizdi, şimdi adını dahi anmak istemiyor. Diğer bir kısım ise o kadar insafsız olmamaktan yana, biraz buruk ve mahcup da olsa kendisine besledikleri saygı-sevgiyi muhafaza ediyor.

Güneş’e beslenen bu saygı-sevgi, Beşiktaş’ın son dönemlerde Fenerbahçe ve Galatasaray’dan biraz ayrışmış bir görüntü sergilemesiyle de birleşerek adı geçen kulübe tebrik mesajlarına dönüşüyor ve kızılca kıyamet kopuyor. Üç İstanbul kulübünün özünde birbirinden hiçbir farkı olmadığı, Trabzonspor’a bakış açılarının tamamen aynı olduğu yönünde yorum ve görüşler serdediliyor. Özellikle şike meselesinde Beşiktaş’ın da diğer kulüplerden daha masum olmadığı vurgulanıyor.

Şimdi… İş dönüp dolaşıp nereye dayanıyor? Yazının başında vurgu yaptığımız meseleye. Geçen bir yazımızda da ifade ettik, söz konusu üç kulübün o kadar güçlü ve baskın kimlikleri var ki, onların başka bir kulüp ya da müesseseye sempati besleyip beslemedikleri hiçbir probleme sebebiyet vermiyor. Başkan ve yöneticilerinin etnik, siyasi ya da dini kimlikleri bile gündeme gelmiyor. Mesela bir Galatasaraylı (ya da diğerleri) bir diğer İstanbul takımını destekliyor gibi görünse kendi camialarında tartışma çıkmıyor. Çünkü kimlikleri çok güçlü, kimse kimseden endişe etmiyor.

Ya biz? Diğerlerinin kendi aralarında yaptıkları maçlarda sosyal medyada içimizden biri “Vay arkadaş, filanca da ne gol attı be…” dese hemen birileri “Hayırdır? Bakıyorum da şikecilere muhabbet başlamış” gibi tepkiler baş gösteriyor. Hele bir tebrik mesajı falan gelse, yandı gülüm keten helva.

Bu, camianın özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor. “İçimizden birileri üç kulübün parlak ve dayanılmaz cazibesine kapılacak, bu sayı her geçen gün artacak, camia günün birinde eriyip bitecek, yok olacağız” diye endişe ediliyor.

Bir kere korkmayın, öyle bir şey olmayacak. Tecrübeyle sabittir; Trabzonspor’un en iyi zamanlarında bile Trabzonlular içinde o üç kulüp taraftarı olanlar vardı. Eskiden kalmalar hariç, yeni taraftar olanlar da o takımları tutmaya başlıyordu. En kötü zamanlarımızda da Trabzonluların (ve başka memleketlerden birileri de) çok büyük çoğunluğu yine Trabzonspor taraftarı oluyor, hâttâ başka takım tutmaya başlamış çocuklar da özüne dönüyor. Geçtiğimiz aylarda iki tane yakın akrabamızdan örnek verdik.

İkincisi, bahsini ettiğimiz özgüveni güçlendirecek sosyo-psikolojik çalışmalar yapılmalıdır. Bu görev yönetim ve yönetimle işbirliği yapacak Trabzonsporlu sivil insiyatif sahiplerinin görevidir. Bu başarıldığı takdirde –ki başarılmalıdır- problemlerimiz büyük ölçüde çözülecektir.

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg