Gamlı Prenses
Erkan Ergül

Gamlı Prenses

Advert

Bir yazar, böyle bir tanımlamayı hak emek için ne yapmış olmalıydı ki!!!

Gamlı...

Beş kitabını okudum son üç aylık periyotta.

Bunlar; Çocukluğumun Soğuk Geceleri, Eski Bahçe-Eski Sevgi, Leylâ Erbil’e Mektuplar, Kalanlar ve son olarak Yaşamın Ucuna Yolculuk...

Yayımlananlar içinde sadece iki kitabı okumadım.

Yetti mi tanımama? Evet, fazlasıyla...

Çünkü Tezer Özlü; ilk kitabındaki çizgiden sapmadan yürümüş bir yazar. Onun için hayat, hep uçurumda açan bir çiçekti. Ona eğilip koklama isteği, asla düşüpte ölme korkusunu tetiklemiyordu. 

Çünkü o; öylesine yakın hissediyordu ki kendisini ölüme, kendi edebiyatını oluşturmak için okuduğu yazarların çoğu, kendi hayatlarına son vermekten asla korkmamışlardı.

Hemen her kitabında rastladığım, Cesare Pavese, S.Stefano Belbo, Virginia Woolf, Sylvia Plath, Stefan Zweigh intihar ederek yaşama son verirken İtalo Svevo ile  Kafka ise yaşamın ağırlığı altında yıllarca ezilmiş ve genç yaşta hastalık ve araç kazası ile dünyamızdan ayrılmışlardır. Bütün bu yazarların ortak noktası ise, Tözer Özlü’nün kitabının da adı olan “Yaşamın Ucuna Yolculuk” yapma istekleriydi –ki yapmışlardı da-.

Tezer Özlü, ilk gençlik yıllarında intihara teşebbüs etmiş ve ağır bir psikolojik tedavi dönemi geçirmiştir. Öyle ki, “Çocukluğumun Soğuk Geceleri” kitabında, vücuduna elektrik şokları verildiğinden basetmektedir. Otuzlu yaşlarda ise hayata bakışı değişmiş, yukarı da isimlerini zikrettiğim yazarların izini sürmeye başlamıştır. Kafka’nın mezarı için Prag’a, Svevo için Triesteye, Pavese için ise Torino’ya gidip yazarın hayatına son verdiği Roma Otelindeki 305 numaralı odayı gezmiştir. 

305 numaralı oda ile ilgili bir detayı, hazır yeri gelmişken sizlerle paylaşmak isterim. Birçok ünlü yazarın gerek yaşadıkları evler, gerekse hayatlarını noktaladıklar evler turistlerin ilgisini çekerken, Pavese’n yaşamına son verdiği Roma Otelindeki bu 305 numaaralı daireyi ziyaret edenlerin sayısı yok denecek kadar azdır. Oysa, Pavese döneminin ünlü bir yazarıydı. 

Tezer Özlü’nün kalan kitaplarını okur muyum? Yakın bir dönem içerisinde okuyacağımı çok da düşünmüyorum. Bahsettiği yazarların kitaplarını okur muyum, evet en azından birer tane okuyup, Tezer Özlü’yü böylesine gamlı yapan nedenleri merak ediyorum. En azından ön yargılı olmak istemiyorum...

Yine de, Tezer Özlü’nün “Yaşamın Ucuna Yolculuk” adlı kitabında belirttiği;

“Torino’da (Cesare Pavese), onun intiharı çok etkiliyor beni. Havayı korku verici, kentin görünüşünü melankolik buluyorum. Kentin gizli bir gücü var. İntihar olasılığı ve intihar özleminin gizlendiği bir güç”

çizgisi, beni endişelendiriyor. İntihar özleminin gizlendiği bir güç...

Bu anlamda da, bilhassa ilk gençlik çağındaki ergenlerin Tezer’i ve bahsettiği diğer yazarları en azından ruhsal durumlarına paralel olarak okumalarını tavsiye ediyorum. Kişinin ruhunda şayet bir yırtık oluşmuşsa, bu tür kitapların bu yırtığı daha da genişletebileceği endişesini taşımaktayım.

Sanırım benimle aynı düşünen başkaları da vardır. Tomris Uyar “Aramızdaki Şey” adlı öykü kitabında yine aynı adı taşıyan öyküsünde öğrencisine şöyle seslenir; “Beni kendime ördüğün kozanın dışına çıkarmaya çalışıyordun, farkındayım. Ben de sana en sevdiğin yazarların –Tezer Özlü ile Sevim Burak’ın- dünyalarına kapanmamanı, Memduh Şevket’i de okumanı öneriyordum, farkındaydın. Senin çabanın işe yaradığı kuşkusuz da benimkinden o kadar emin değilim. Belki bazı kişilikler, kozadan çıkmak istemiyorlardır; o, ölüm kozası bile olsa

Tezer Özlü’den bana kalan altı çizili cümlelerrden bazıları ise şöyle;

-       İki insanın sarılarak geçirdiği bu sarsıntı, evrenin özü olmalı.

-       Duygusal coşkular yemek gibi beslemiyor onları.

-       Onlar, dolmuşa biner gibi evlenip, iner gibi boşanmıyor.

-       Mutluluğun, insanın kendi kendisiyle hoşnut olmasıyla başlayacağını da bilmiyorum.

-       Özlemin içindeyim şimdi. Ama özlemeye gene de devam ediyorum.

-       Meyhanelerde umutsuz bir bekleyiş vardır –kendi kendini bekleyiş.

-       Tramvayı aksi yönde beklediğimi anlayıp, caddenin karşısına ölümlere geçiyorum.

-       Sana sarılıp yatarsam, çocukluğumdayım.

-       Zaferler de, yenilgiler de insan ölüleri üzerinden geçiyor.

-       Şimdi sen bir anısın. Tenin hergangi bir yerde sürdürecek yaşamını. Hiçbir sevginin ardından gidemem. Sevgi inandırıcı değildir. Düşüncelerin bulunduğu, düşüncelerin biçimlendirdiği bir durumdur. Düşünüldüğü oranda büyür, derinleşir, büyütülür, derinleştirilir. Ne denli düşünülürse, o denli büyür. O denli dayanılmaz boyutlara ulaşır, ulaştırılır. Gerçekleştirilemez. Soyutlaşır. Ve hiçbir zaman bitmez. Yaşam gibi. Ölüm gibi...

 

Tezer Özlü, Türk Edebiyatında ki tanımıyla “Gamlı Prenses”...

Okuduğum kitaplarından sonra, nasıl bir hitap cümlesi yazarım diye düşünmüş olsaydım, sanırım ben de buna yakın bir cümle kurardım. 

Böylesine hayatı derinliğine yaşamış bir insan, izini sürdüğü yazarların bir çoğunun intihar ettiği de göz önüne alınırsa, Tezer Özlü’nün de hayatına intihar ederek son verdiği sonucu çıkarılabilir. Ama öyle olmadı. Aksine hayatı sevmeyi öğrendi. Ta ki, Kazım Koyuncu’nun ifadesiyle “fiyakalı hastalık” yakasına yapışana kadar. Ve 43 yaşında hayatımızdan ayrıldı.

Bir arkadaşımın çok sevdiğim bir sözü vardır. “Ölüleri gömmek ve mezarlıklarda çok fazla vakit harcamamak gerek.” Yaşamın edilgenliği içinde, uçurumda açan çiçeğin peşinde koşmak da bir çözümdür ama etrafta onca çiçek varken, uçurumlara da ziyarete gitmemek gerektiğini düşünüyorum.

Erkan ERGÜL

23 Mayıs 2015

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg