Trabzonspor’da dün ve yarın problemi
Bülent Şirin

Trabzonspor’da dün ve yarın problemi

Advert

Geçtiğimiz günlerde bir takım gözlemler yapma şansımız oldu. Tabii onların ardından da bir tespit geldi, her zaman olduğu gibi.

1.İstanbul’un bir semtinde, o semtin imar durumuyla ilgili belediye başkanı tarafından bir bilgilendirme toplantısı yapılıyor, binlerce kişi katılıyor ve dinliyor. Hâttâ gerginlik çıkıyor, tansiyon yükseliyor.

2.Aynı semtte başka bir tarihte kanser hastalığıyla ilgili yine mini bir sempozyum yapılıyor, parmakla sayılacak kadar kişi geliyor.

3.Birçok yer ve tarihte “Deprem geliyor, tedbirinizi alın!” deniyor, kimse oralı değil.

4.Kısa süre evvel Trabzonspor’un bir maçından önce Avni Aker’de efsane kaptan Cemil Usta’nın ölüm yıldönümü münasebetiyle dev ekranda bir video gösteriliyor, tribünler kendi âleminde. Onların derdi biraz sonra oynanacak maçın sonucu. (Bu arada biz orada değildik, Altuğ Atalay’ın yazısında aktardığı gözlemlerini referans alıyoruz)

***

Neden böyle bu? Kimin kanser olmayacağının garantisi var? Yakalanıp da nasıl sonuçlanacağı meçhul olan -üstelik de müthiş pahalı- tedaviyle uğraşacağına çok daha basit ve ucuz olan korunma yöntemlerini bilmek ve uygulamak daha akıllıca değil mi?

Deprem her an olabilir. Kimse “asla olmayacak, size garanti veriyorum” diyemez, dese de ciddiye alınmaz. O zaman nedir bu umursamazlık?

Cemil Usta Trabzonspor’un efsanesi değil mi? Herkes Trabzonspor’un bugünlere gelmesinde merhumun ve takım arkadaşlarının payını biliyor. Her Allah’ın günü her baktıkları yerde resmini görüyorlar da bıkmışlar mı yoksa?

***

Bütün bu tuhaflıkların sebebi, ilkel toplum formundan modern toplum formuna geçememiş olmamızdır. İlkel toplumun dünü ve yarını yoktur, sadece bugünü vardır. Kendi içinde bir döngüsü mevcuttur, onun dışına çıkmaz, çıkmayı da düşünmez. Avrupa’da bir futbol takımının ilk şampiyon kadrosunun kaptanını ölüm yıldönümünde anmak kulüp yönetimine bile bırakılmaz, taraftar bunu kendi iradesiyle yapar. Hakkında kitaplar yazılır, belgeseller çekilir. Ama bize göre o düne ait bir olguydu, bizim de dünümüz yoktu. Şampiyonluğu ilk kez İstanbul dışına çıkardığımız günü, yani “devrim” gününü kutlamak ise kimseciklerin aklına gelmiyordu mesela. Daha pek çok şey gibi.

Deprem ve kanser ise yarın başımıza gelebilecek muhtemel afetlerdir. İyi de bizim zihin dünyamızda yarın yoktur ki... Olmayan bir şeyin gereklerini yerine getirmek de bizim yapacağımız iş değildir. Allah kimsenin başına vermesin, malum hastalığa bir yakalansak akla hayale gelmedik tedavi yöntemlerinden medet umar, kurtulmak için çırpınırız. Yine Allah göstermesin, şiddetli bir deprem olsa kim bilir kaç kişi basit tedbirler almadığı için enkazın altından cansız haliyle çıkarılacak…

Ama bakın, insanlar evi barkıyla ilgili bir şey deneceği zaman koşa koşa geliyorlar, izdihamdan birbirlerini çiğniyorlar, hoşlarına gitmeyen bir karar alındı ya da alınacak diye bir belediye başkanına fiziki saldırıya bile kalkışabiliyorlar. Çünkü o bugünün meselesidir. O insanlara “Evinizin bulunduğu bölgede toprak kayması olabilir. Çok riskli bir bölge” deseniz ve kendilerine bilimsel veriler bile gösterseniz boş boş bakarlar. Çünkü sözü edilen risk belirsiz bir yarına dair olgudur. İstimlâk tehlikesi ise artık belirsiz olmaktan çıkmış, görünür bir hal almıştır. Yani bugüne aittir.

Konumuz Trabzonspor’dan gidelim. Dünü unuttuk gittik, peki yarın ne kadar umurumuzda? Kulübün borçlan(dırıl)ması kaç kişiyi endişelendirdi? Bir önceki yönetim yüksek bedeller karşılığında göz kamaştırıcı transferler yaptı, herkes havalara uçtu, şampiyonluk şarkıları söyledi. Bu çılgınca sevinenlerin hepsi zır cahil kimseler değildi, içlerinde nice mühendisler, avukatlar, doktorlar da vardı. Birkaç çatlak sesten başka kimse “Yahu durun, ne yapıyorsunuz? Bu adamları alıyorsunuz ama bedelleri nasıl ödenecek?” demedi. Diyenler de ordu bozan muamelesi gördü. Çünkü borç ödeme denen aktivite yarına ait bir kavramdı, yarın da bizim zihin dünyamızda yoktu.

Trabzonspor’un ardı ardına şampiyon olduğu o kutlu çağda da biz bu zihin dünyasının kurbanı olduk. Bugün şampiyonduk. Yarın ne olacağımızı düşünmüyorduk. O günlerde birileri “Bu devran böyle gitmez, bu şampiyonlukları bize yedirip durmazlar, kötü niyet mahsulü müdahalelerle karşılaşmasak bile şartlar değişebilir. Ne yapmalı, ne etmeliyiz?” diye düşünmüş müdür acaba? Düşünmüşse bile sesini duyuramamış demektir. O günün dışa kapalı Türkiye’sinde kolay değildi tabii ama mesela Avrupa’ya açılamaz mıydı, bir Avrupa vizyonu geliştiremez miydi Trabzonspor? Böyle bir girişimde bulunsa ve kısmen dahi başarılı olsa, son 30 yıldaki sıkıntıları çeker miydik?

Daha fazla uzatmayalım. Başta yönetim olmak üzere Trabzonspor’un dinamikleri, derhal “dün ve yarın” için çalışmalara başlamalıdırlar. Camia dününü öğrenmeli, ona gereken değeri vermeli, yarına da kendini hazırlamalıdır. Bu çalışmaları da dün ve yarın bilincinde olanlarla birlikte başlatmalıdırlar.

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg