Bir avuç fındık, yeter artık!..
Bülent Şirin

Bir avuç fındık, yeter artık!..

Advert

Geçtiğimiz günlerde CHP ilçe teşkilatı Şalpazarı’nda bir HES bilgilendirme toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Prof. Dr. Burhan Çuhadaroğlu, HES yapılmasına kategorik olarak karşı olmadığının altını çizerek, “100 MW büyüklüğe kadar olan mikro HES’lerin doğaya hiçbir zararı olmaz. Bu da beş hanenin ısınma dahil bütün elektrik ihtiyacını karşılayabilecek bir üretim demektir. 1000 MW’a kadar üretim kapasitesi olan HES’ler de doğaya kayda değer bir zarar vermez, o da 50 hanenin elektrik ihtiyacını karşılar. Fakat 1000 MW’dan büyük kapasitede olan HES’ler için aynı şeyi söyleyemeyiz. Onlar inşa edilirse çok dikkatli olmak gerekir” mealinde şeyler söyledi.

Şimdi…

1000 MW’tan büyük kapasitede HES yapılmasın, derelerimize elin adamı girmesin, suyumuza el koymasın, buna hep birlikte karşı çıkalım. Hepsine eyvallah. Tamam da bugüne kadar kimsenin aklına şu hiçbir zarar vermeyecek türden olan mikro HES yapıp da kendi ihtiyacını karşılayacak kadar elektrik üretmek gelmedi mi? Bu konuda yasal bir engel yoktu bildiğim kadarıyla. Biri yapmaya kalkmadı, devlet de gelip yıkmadı. Büyük şehirlerde gecekondu yapmak yasaktı da kim dinledi?

Bu tutukluk sadece böyle orijinal konularda geçerli değil. Yörede herkesin az çok arazisi var. Bu büyük bir nimet, çünkü şu fani dünyada herkese nasip olmayan bir şey toprak sahibi olmak.

Ticari anlamda meyvecilik yapılır mı? Yok. Fındık bahçelerinde ocakların arasında rastgele dikilmiş meyve ağaçları vardır, mevsim şartlarına göre olur ya da olmaz. Bir miktar toplanır yenilir, gerisi başta kuşlar başta olmak üzere bilumum yabani hayvanların rızkıdır.

Sebzecilik? O da yok. Belki evin ihtiyacı kadar birkaç çeşit ekilir, dikilir, onunla da övünülür durulur. Ne kadar lezzetlidir, büyük şehirlerdekilere mi benzer acaba… Aaah ah…

Rahmetli dedem İstanbul’dan köye yaz tatiline gittiğimde dalından bir meyve koparır getirir, doğallığını ve lezzetini kast ederek “İstanbul’da bundan var mı?” diye sorardı. “Yok dede” derdim, hep birlikte mutlu olurduk. O lezzet ve doğallık yetseydi ne işimiz vardı İstanbul’da bizim? O meyvenin ekonomik bir değere dönüştürülmesi gerektiğini dedeme anlatmaya kalkmanın faydası yoktu. Biz geçmişte çekilen sıkıntılardan haberi olmayan, aklı bir karış havalarda gezen genç zıpırlardık çünkü.

Fayda/maliyet analizi yapılmadan dağa taşa fındık dikildi. Hasat zamanı gelince toplandı, fiyat neyse satıldı. Kimseye yetmedi parası. Göç devam etti. Rahmetli babaannem yaz aylarında köye gidip bir süre sonra yeniden gurbete dönmemizi kast ederek “gelen gidiyor, gelen gidiyor” diye hayıflana hayıflana ömrünü tamamladı. Cenazesine mezara indirilmek üzereyken yetişebildik. Dedem de babaannem de nur içinde yatsınlar.

Memlekette ekmek kapısı mahiyetinde yeni bir ürün ekip dikmek için deli cesaretine sahip olmak gerekiyor. Deneyip de başaramazsanız âleme maskara olur, yıllarca konuşulursunuz. Bırakın yeni ürünü, hiçbir ekonomik değeri olmayan aktiviteleri bile yerine getirmek zorundasınız. İbretlik bir hatıramı anlatayım da bitireyim:

10 yıl kadar önce fındık zamanı, köydeyiz ve topluyoruz. Bir de günlükçümüz var. Evin önündeki ufak mısır tarlasını kast ederek “artık ne gerek var, hiçbir işe yaramıyor?” diye sorunca amcaoğlu Osman fırsatı kaçırmadı ve kara mizahta zirve yaptı. “Olur mu öyle şey? Sonra karşı köyden bakıp da ‘İhsan’ın Mustafa bu sene tarla yapamadı’ diye gülmezler mi o zaman? Ben bunu babam için söyletir miyim hiç? Hafta sonları Trabzon’dan gelip aslanlar gibi çalıştım ve ailemizin onurunu kurtardım

Bu yazı 12 Eylül 2013 tarihinde günebakış gazetesindeki köşemde yayınlanmıştır.

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg