Kar yağmadan yayladan inmeyen dernekçi...
Bülent Şirin

Kar yağmadan yayladan inmeyen dernekçi...

Advert

Geçenlerde bir Trabzon sivil toplum kuruluşu başkanıyla sohbet ettik. İstanbul’da Trabzon adına kurulmuş irili ufaklı yüzlerce STK’dan biri bu, biraz bu işlerin içinde olan herkesin bildiği bir kurum. Şahıs ve STK ismi vermeyeceğim. Zaten üzerinde duracağımız problemler de sadece bu kuruma özgü değil.

Uzunca sohbette, başkana “Başında bulunduğun kurum hiçbir şey yapmıyor. Hâttâ uyuyor. Bu durum karşısında bir yöre gazetecisi olarak sessiz kalmam doğru olmaz, sen de dahil olmak üzere kimseye bir faydası da dokunmaz” dedim. 

Başkan da cevaben yönetim kurulu üyelerinin önemli bir kısmının aylardır köyde olduğunu, bir tanesinin de “Ben kar yağmadan yayladan inmem” dediğini, dolayısıyla toplantı bile yapamadıklarını söyledi!

Burada bir durum analizi yapalım. STK başkan ve yöneticiliği, başka bir işiniz kalmadığı zaman ilgileneceğiniz bir alan mıdır? STK kurulmuş, kongresini yapmış, siz de delegelerin oylarıyla bir liste dahilinde göreve seçilmişsiniz. Yani size bir görev verilmiş, siz de bu görevi kabul etmişsiniz. Şimdi de bu görevi yapmıyorsunuz. Efendiler, okeye dördüncü aramıyorsunuz, kusura bakmayın.

Bu arada Türkiye’de denetleme ve yaptırım yetkisi olanlar içinde en anlayışlı devlet kurumu herhalde Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü. Yani eski ve bilinen adıyla Dernekler Masası. Bildiğim kadarıyla bir STK’nın belli peryotlarla toplantı yapması mecburiyeti var. Başka daha bir sürü mecburiyetle birlikte tabii. Yani bu devlet kurumu engin hoşgörüsünü bir yana bırakıp şöyle bir dernekler turu atmaya kalksa belki de ortada dernek mernek kalmayacak Allah muhafaza buyursun...

Şimdi bu durumda söz konusu kurumun başkanının yapması gereken şeyler bellidir: Ya yayla uşaklarını beklemeden mevcutla toplantı yapıp karar alacak ve uygulayacak ya da toplantıya katılmayanlara yaptırım uygulayacaktır. Toplantı için yeterli sayıya ulaşılamıyorsa da yapılması gerekenler bellidir, o da “gelmiyorlar, n’aapalım” demek değildir.

E biz kimseyi kırmak istemiyoruz” Yooo... Öyle bir şey yok. Bir yola çıkmışsanız, kimseyi kırmama niyetiyle hareket ederseniz kimsenin gönlünü yapamama akıbetiyle karşılaşırsınız. Ayrıca gönül yapmak değil, görev yapmak için orada bulunuyorsunuz. Görevinizi yaparsanız zaten gönülleri de yapmış olursunuz, hiç merak etmeyin.

Zikrettiğim görüşmeden daha birçok analiz çıkarılabilir. Fakat biz çok uzatmadan yine STK’cılık hakkında son derece yanlış olan bir kanaate değinip bitirelim. Adını vermediğim başkan ısrarla “Ben bu kurumu kullanarak bir yere gelmek istemiyorum. Gelebilirsem kendi özelliklerimle gelmek isterim” diyor.

Bu anlayışın neresini düzelteceğiz bilmiyorum. STK deyince neden akla ilk olarak “kullanma-kullanılma” ihtimali geliyor? Bir STK başkanı o kurumda görevini en iyi şekilde yapar da hakkıyla siyasete girerse bunda nasıl bir kötülük vardır? Neden mutlaka STK’lar halkı kandırma aracı olarak görülüyor? “STK’ları kullanarak bir yere gelme”nin anlamı tam da bu değil midir? Teşkilatçılığı ve insan yönetmeyi bilen bir STK yöneticisinin siyasette başarılı olma şansı daha yüksek değil midir? Sonra, bir insan “diğer” özellikleriyle bir yerlere gelecekse bu sefer o diğer özelliklerini kullanmış olmuyor mudur? Yani şimdi birisi siyasette tercih sebebi olmuşsa, görevini iyi yaptığı için tercih edilmiştir. O halde görevini siyasete girmek için kullanmış mı oluyor bu kişi?

Bakınız, hep söylediğim şeyi bu vesileyle bir daha tekrarlayayım: Zor bir coğrafyada ve zor bir toplumda yaşıyoruz. Hayata tutunabilmek ve zorlukları bertaraf edebilmek için zenginimizden fakirimize, alimimizden cahilimize hepimiz örgütlenmek zorundayız. Bu konu bizim için “Olmazsa olmaz”dır. “Olursa olur, olmazsa canımız sağolsun” değil.

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg