Trabzonlunun kimliğini saklamak zorunda kalması da ne demek!
Bülent Şirin

Trabzonlunun kimliğini saklamak zorunda kalması da ne demek!

Advert

Yaklaşan Trabzon Dernekleri Federasyonu kongresi öncesinde federasyon merkezli yazılara devam ediyoruz.

Bazı dostlar bir hemşehri derneği federasyonuna neden bu kadar zaman ve enerji ayırdığımızı anlamakta zorlanabilir. Herkes gibi Trabzonluların da şiddetle ve ciddi bir şekilde lobi faaliyetlerine ihtiyacı var, bu ihtiyacı gidermek de işte tam TDF gibi kurumların görevi. Bizim derdimiz de bu kurumun görevini yapmadığı. Bakınız, canlı bir örnek vereyim:

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un bir semtinde bir Trabzon ortamındayız. Orada AK Parti İstanbul ilçe yönetimlerine yeni giren arkadaşlar da vardı. Bir tanesi “Neye uğradığımı şaşırdım. Resmen linç kampanyasına maruz kaldık” dedi. Anlamadım ve sebebini sordum. Meğer parti içindeki diğer çevreler yönetimlerde çok fazla Trabzonlu olduğundan şikâyet ediyorlarmış ve şikâyetin derecesi rahatsız edici boyutlara ulaşmış. Partide görev alan diğer Trabzonlu arkadaşlar da aynı muameleye maruz kaldıklarını ifade ettiler. Hâttâ daha da acısı, “Allah’tan İstanbul doğumluyuz. Trabzonlu olduğumuzu saklamak zorunda kaldık” dediler. Orada diğer partilerde aktif olarak görev alan yine Trabzonlu başka arkadaşlar da vardı, onlar da kendi partilerinde durumun farklı olmadığını açıkladılar.

Bir kurumda (sadece siyaset demiyoruz, çünkü farklı alanlarda da Trabzonlular aynı muameleye maruz kalıyor) göreve talip oluyorsunuz, görev size tevdi ediliyor ve başka memleketlerden gelen tepkiler üzerine en fazla önemsediğiniz kimliğiniz olan Trabzonluluğunuzu gizlemek zorunda kalıyorsunuz. Durumun ne kadar vahim olduğunu söylememize gerek var mı? İstediğiniz kadar “Türkiye’nin T’si, çimentosu” deyin siz. Elalemin size bakışı bu şekilde.

Bu vahametin TDF ile ne ilgisi var? Çok ilgisi var. Trabzon’un gereği ve yeteri kadar güçlü bir STK yapısı olsa kimse Trabzonlulara hakları olan görev ve pozisyonlardan dolayı böyle davranamaz.

Yabancı ülkede azınlık statüsünde miyiz ki kimliğimizi saklıyoruz, bu ne kadar acı bir durumdur!.. Başka bir ülkede böyle bir şey olduğunu duysak çok yadırgarız, bu ayrımcılığı açıkça kınarız, değil mi? Peki bizde neden öyle olmuyor da bütün Trabzonlular bu durum karşısında Laz fıkrası gibi herkesten önce gülüp geçiyorlar? Neden biz başka memleketlerin uğraşmak zorunda kalmadığı zorlukları bu kadar içselleştiriyor, benimsiyor da onlarla uğraşmaktan hiç şikâyetçi olmuyoruz?

Sivil toplum faaliyetleri, belli bir düzen ve hiyerarşi içinde çalışıp, bir fayda üretmek ve bu faydayı katkıda bulunanlara hakkaniyetli bir biçimde bölüştürmek istikametinde olmalıdır. O zaman STK’lar bir cazibe merkezi olur, herkes katkıda bulunmaya çalışır, söz konusu STK gittikçe güçlenir ve hitap ettiği kitleye daha fazla fayda sağlar. Daha fazla fayda sağladıkça da katkıda bulunanlar çoğalır ve bu birbirini besleyen bir süreç şeklide gelişir gider.

Peki TDF’de ne oluyor? Sadece Trabzon isminden kaynaklanan bir ağırlık söz konusu ve bu ağırlık da ortaya kendiliğinden bir fayda çıkarıyor. Bu fayda, “yukarıda” birilerinin hedeflerine ulaşması için kullanılıyor, aşağıdakilere de “Bakın, size ne güzel Trabzon Günleri düzenliyoruz. Orada gülün, eğlenin, horon oynayın, kuymak falan da yiyin, kendinizi iyi hissedin” deniliyor.

Sormak lazım değil midir: Trabzon Günleri’ne katılan milyonlarca Trabzonlunun hayatında ertesi gün olumlu istikamette nasıl bir değişim oluyor? İşsiz iş mi buluyor? Terfi almak isteyen terfi mi alıyor? Tayin bekleyen tayin mi oluyor? İşini büyütmek isteyen bir tane müşteri mi buluyor? Trabzon kültürü ve sanatı, elektronik ritmli kemençe gürültüsünden bir milim ileri mi gidiyor?

Burada kabahat sadece o “yukarıdakiler”de değil. TDF, İstanbul’daki dernek çevrelerinde her zaman eleştirilir, tartışılır. Ama günün sonunda “Bana ne yaa... Ne yaparlarsa yapsınlar. Ben kendi derneğimle meşgul olacağım” denilir ve bu döngüde en ufak bir değişim olmaz. Bu ciddi bir hatadır. Trabzon Dernekleri Federasyonu, Trabzon’a aidiyet hisseden herkesin mülkiyetindedir. Gün gelir, kendi köy ya da ilçe derneğinizin boyunu aşan bir sıkıntıyla karşılaşırsınız. İşte o zaman o sıkıntıyı bertaraf edebilecek güce sahip bir üst kuruma ihtiyaç duyarsınız. O kurum da TDF’nin ta kendisidir.

Sevgili dernek başkanları, yöneticileri, mensupları... Sizlere sesleniyorum. TDF’yi kendi başına bırakmayın. “Bana ne yaaa, kendi derneğim bana yeter” demeyin, çünkü gün gelir yetmez. Kimsenin yeri yurdu, işi gücü, kariyeri pozisyonu garanti altında değildir. Bir rüzgar gelir, hepsi yer ile yeksan olur. Ne kadar güçlü, yaygın, aktif ve organize bir sistemin içinde olursanız o kadar emin olursunuz.

Toplumun diğer unsurları tarafından asırlardır aşağılanan, itilip kakılan, hor görülen, kimliğini saklamak zorunda bırakılan, bütün bunları da fıkra tadında geçiştiren zihniyet artık tarihe gömülmelidir!

Kan ver, can ver, emek ver, para ver, ondan sonra “Bu Trabzonlular niye burada?” Sen de gül geç! Yıllar sonra tarih kitaplarında “bir dönemin en büyük aptalları” diye nitelenmeyeceğimizden emin misiniz!?

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg