Vahşi Batı
İbrahim Hakkı Gündoğdu

Vahşi Batı

Advert

Yıl 1492’ydi, binbir zorlukla varabildiği bu kara parçasını “Batı Hint Adaları” sanmıştı Kristof Kolomb… Aslında Batı’nın kaderi tam orada dönmüştü de bundan kimsenin zerrece haberi yoktu.

O tarihten sonra denizlere açıldıkça açıldı bu Batılı gemiciler.
Ateşli silahları da bulmuşlardı. İşgal ettikleri ülkelerin mücadeleci insanları onlara baltayla ve oklarla karşı koymaya çalışıyordu. Lakin karşılık veremiyorlardı. Doyumsuz bu zalim Batılılar karşısında ölüyorlardı sadece.

Onlar da zalimce öldürüyorlardı. Vicdansızca kadın çoluk çocuk esir alıp köleleştiriyorlardı. Onları ülkelerinden ayırıp ebedi köleleri haline getiriyorlardı. Ve aç kurtlar gibi bütün dünyaya saldırıp acımasızca sömürüyorlardı. Her şeyi yağmalıyorlardı. Ne buluyorlarsa Avrupa’ya taşıyorlardı. Bu yüzyıllarca böyle sürüp gitti.

Tüm dünya bir tarafa sömürücü Batı bir tarafaydı.

Bu koskoca dünyada Batı’nın karşısında sadece Osmanlı kalmıştı. Evet, gerçekten Osmanlı’nın dışındaki tüm milletler, tüm ülkeler “artık Vahşi Batı tarafından sömürülmek kaderimizdir” dercesine teslim olmuş bir tavır içindeydiler.

Osmanlı ise kollarının ulaşabildiği ülkeleri korumaya, kurtarmaya çalışıyordu. Her millet Osmanlı kapısında kurtuluş çaresi arıyordu.
Lakin Batı ateşli silahları geliştirdikçe geliştirmiş, gücü eline almış artık durdurulması imkansız hale gelmişti.

Yıllar geçtikçe Batı’nın sömürü becerisi arttı. Bunu bir ilim haline getirdi.
Adına ORYANTALİZM dedi.
Güya: Batı’nın Doğu’yu anlama ilmiydi Oryantalizm.
Halbuki bu düpedüz: Batı’nın Doğu’yu tanıyıp üstünlüklerini zaafa dönüştürüp acımasızca sömürme ilmiydi.


Hele 1800’lü yıllara gelindiğinde ve sanayileşme görkemli bir noktaya ulaştığında artık dünya iliklerine kadar sömürülür bir konuma düşmüştü.
Bu acımasız, saldırgan, vicdansız ve doyumsuz güç karşısında Osmanlı ne kadar çapaladıysa bile başaramadı. Osmanlı da kontrol altına alamadığı sınırlarıyla Batı’nın sömürü hedefinden kurtulamadı.

Batı’nın doyumsuzluğu o kadar vahşileşmişti ki artık dünya onlara yetmez olmuştu.
Bu yüzden sömüren devletler birbirleriyle kıyasıya mücadeleye girişti.
Özellikle: İngiltere, Fransa, Portekiz ve İspanya dünyanın her yerinde birbirleriyle savaşır oldular.
Bu savaşlarda Portekiz ve İspanya kan kaybetti.
İngiltere “Güneş Batmayan İmparatorluk” halini aldı. Fransa’nın da durumu benzer idi.
Lakin denizlere yeni çıkmakta olan Almanya “ben de dünyadan payımı isterim” demeye başladı. Üstelik de çok ciddi ve ısrarlıydı. İşler karışmıştı.
 

Sonunda 1. Dünya Savaşı kaçınılmaz oldu. Bu savaşta Avrupa birbirini yedi bitirdi. Bunu yaparken de Osmanlı’yı bu felaketin içine çekmeyi başardı. 
Osmanlı parçalanmıştı ve artık tüm dünya Batı’nın oyuncağıydı.
Ve Batı da çok şımarık, çok doyumsuzdu artık.
 
Bu doyumsuzlukla yine birbirlerine girdiler. Bu kez 2. Dünya Savaşı’nı yaptılar.
Milyonlarca insanın ölümüne sebep oldular.
Çok kan kaybettiler. Acımasızca saldırılarla kazandıklarını bu iki dünya savaşında kaybettiler. Bu arada fırsattan yüzlerce ülke bağımsızlığını ilan etti. ABD bu boşlukta Avrupa’nın önüne geçti.

Dünya karşısında daha güçlü olmak gerektiğini anlayan Batı AET ile başlayarak nihayetinde Avrupa Birliğini kurdu. Uyanmıştı.
Dünyayı aynı hızla sömürebilmek, bunu birbirleriyle mücadeleyle değil de paylaşarak yapabilmekti gaye.


Yaptılar da, başardılar da... Farklı bir yöntemle sömürülerine devam ettiler.
Şimdi İngiltere’nin ayrılmasıyla bu birliğin çatırdamaya başlaması ise yeni bir döneme girildiğinin işaretleridir.
Bunu ve geleceği çok iyi yorumlamayı becerebilen Batı’nın niyetini iyi anlayıp dünyayı onun acımasız sömürüsünden artık kurtarmalıyız.

Batı’yı tahlile devam edeceğiz…

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg