Stefan Zweig-Amok Koşucusu
Erkan Ergül

Stefan Zweig-Amok Koşucusu

Advert

Hayat fotoğraflarda durur, o da bir anlığına. O an’ın hemen sonrasında ise kaldığı yerden devam eder. Kimi ülkelerde yavaş, kimilerinde ise hızlı akar hayat. Tıpkı bizim ülkemizde olduğu gibi.

Saat çıldırmıştır,

Akrep yelkovanı kovalar durur...

Bir amacı vardır bu akışın. İnsanların bilinçli bir şekilde bir yerlere yetişme telaşı. Hele İstanbul’da, eşlik eder insana şehir hatları, martılar, güvercinler. Durduramazsın martıların kanatlarındaki rüzgarın uğultusunu. Bir de amaçsız koşular vardır. Yitirilen bir anıyı yakalama, kaybedilen sevgiyi bulma veya ölüme kavuşma.

Stefan Zweig’in “Amok Koşucusu” adlı öykü kitabını okurken de yukarıda kısaca değindim durağan-akışkan zaman ikilemindeki insanların neye dönüştüğünü aslında anlatmaya çalıştım.

Zweig yarattığı kahramanların ruhunun fotoğrafını çekiyor eserlerinde. Okur, soluksuz kaldığı kitap sayfalarında cümlelerde yazanı değil de, sayfalarda oynayan bir filmi izliyor hissine kapılıyor.

Bu kitap toplam yedi öyküden oluşuyor. Her öykünün finalinde ya bir intihar, ya da bir ölüme rastlıyoruz. Bu pencereden bakıldığında, ölümün o hiçlik duygusu elbette ki soğuk geliyor okura. Fakat, derinlemesine düşünüldüğünde, öyküde ki kahramanların intihar yöntemini izliyor olmaları, kendi ruh dünyalarında bir bakıma “varoluş”u simgeliyor.  Zweig’in yaşadığı dönemde ortaya çıkan “varoluşçuluk” felsefesi ile yine aynı dönemde etkilendiği Freud’un Psikalaniz Kuramındaki “hastaların zihinsel süreçlerinin bilinçdışı unsurları arasındaki bağlantıları” konusunu nasıl içselleştirdiğini, bu eserde ki bütün öykülerde rahatlıkla görebiliyoruz.

İnsan ruhu öylesine karmaşık bir yapıya sahip ki, bugün bile hâlâ yeni bulgular ile bu labirentte ilerlemeye çalıştıkları bir gerçek. Ama Zweig öylesine bir kurgu oluşturuyor ki, okur ruhun labirentinde gezerken, ister istemez kendi ruhunda da yolculuk yapıyor, sorguluyor, sebep-sonuç ilişkisini düşünerek, beyninin duvarlarına çeşitli sesler göndererek, tepkiyi ölçmeye çalışıyor.

Öykülerin detaylarına girip, okumak isteyenler için oluşan büyülü atmosferi bozmak niyetinde değilim. Ama, kitaba da adını veren “Amok Koşucusu” öyküsü için küçükte olsa bir parantez açmak isterim.

 

            Amok koşucusu olmak için, güçlü bacaklara ihtiyaç yoktur.

            Amok koşucusu olmak için, güçlü ciğere de ihtiyaç yoktur.

            Amok koşucusu olmak için, pistlere ihtiyaç yoktur.

            Amok koşucusu olmak için, sporcu olmaya da ihtiyaç yoktur.

 

Şayet, bir amaç için herşeyi göze alıyorsanız,

çevrenizdekileri görmeden şuursuzca sonsuz bir yürüyüşe çıkıyorsanız,

bilindik ritüeller dışında hareket edebiliyorsanız,

yaşanılan toplumun getirdiği ahlak kurallarını,

hukuk kurallarını kabul etmiyorsanız,

hepsinden önemlisi içinizde konuşan yüreğinize kulak verip, yönlendiriliyorsanız, siz bir “Amok Koşucusu” oldunuz demektir.

Artık geri dönüş yoktur.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg