Ya yapamadıklarımız!

Ülkemizde maalesef herkes bir üstüne ilettiği raporlarda yapamadıklarını değil, yapabildiklerini bazen de yapmış gibi yaptıklarını iletir. Kurumlar kamuoyuyla kırıntı halindeki başarılarını duyurmakta cüretkâr, başaramadıklarını dillendirmekte, yazıya dökmekte, üstlerine bildirmekte gayet cimri.

Ya yapamadıklarımız!
Ya yapamadıklarımız! Yonetici
Advert

Kıymetli okuyucularım, içerik bakımından yazılarımın hep olumsuzluklar üzerine kurgulandığı şeklinde bir düşüncenizin olabileceğini düşünüyorum. Bazen benzer hislere ben de kapılıyorum. Fakat ülkemizin potansiyelini dikkate aldığımda “daha iyilerine niçin sahip olamıyoruz” düşüncesi beni içten içe huzursuz ediyor. Bu huzursuzluğun yazılarıma da yansımasının önüne geçemiyorum. Ayrıca kişisel olarak, bir olaya her zaman farklı yönleriyle bakma arzumun da yazılarıma etkisi olduğunu düşünüyorum. Olaylara farklı yönleriyle bakabilenlerin içlerinde her zaman “adalet duygusu” barındırdıklarını düşünüyorum.

İsteğim ve ülküm her alanda başarılarımızı konuştuğumuz bir ülke hayali. Bu hayali gerçekleştirmek için de toplumsal düşünce biçimimizin değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir konuda karşılaştığımız sorunları ya görmezden geliyoruz ya da şekli bazı değişikliklerle çözebileceğimize kendimizi inandırıyoruz. Havaleci ve nakilci bir toplumdan bilgiye dayalı aksiyon içinde bir topluma sahip olmamız gerekiyor. Bu elbette birden olacak şeyler değil. Fakat bu yolda hızlı mesafe alamadıkça geneli yansıtan değil kişisel veya uzun soluklu olmayan başarılara sığınıyoruz. Yapabildiklerimizle elbette gurur duymak gerekiyor. Fakat ya yapamadıklarımız. Yapamadıklarımızı gözden kaçırdığımızda uzun soluklu başarılara olan özlemlerimiz maalesef daha sonraki baharlara öteleniyor. Nakilciliğe ve havaleciliğe dayalı toplumsal yapımızda bardağın boş tarafına bakmak zayıflık, boş tarafı göstermek ise bozgunculuk kabul ediliyor.

Geçmiş günün birinde üst idarecimiz bizden çalıştığımız birimin mevcut durumunu analiz etmemizi istemişti. Birimim adına neleri yapabildiğimizi, neleri yapamadığımızı, yapamadıklarımızın muhtemel nedenlerini ve bir sonraki dönem hangi önlemleri planladığımızı söylediğimde salondakilerin bu konudan rahatsız olduğuna şahit olmuştum. İlerleyen zamanlarda üstlendiğim görevi benden sonraki arkadaşa devrederken hazırladığım “brifing dosyasında” yapamadıklarımın listesi, yapabildiklerimin birkaç katıydı.

Ülkemizde maalesef herkes bir üstüne ilettiği raporlarda yapamadıklarını değil, yapabildiklerini bazen de yapmış gibi yaptıklarını iletir. Kurumlar kamuoyuyla kırıntı halindeki başarılarını duyurmakta cüretkâr, başaramadıklarını dillendirmekte, yazıya dökmekte, üstlerine bildirmekte gayet cimri. Aksini yapmak zaten mümkün değil. Bunu yapanlar tenkite maruz kalır, bulunduğu konum sorgulanır, ilk fırsatta yerini başkasına bırakmak zorunda kalır.

Diğer ilginç bir gözlemim de eğitim kurumlarında, şirketlerde düzenlenen “kariyer günleri” üzerine. Bu günlere tecrübelerini katılımcılara aktarmak için daima başarılı kişiler çağrılır. Keşke kariyer günlerine başarılıların yanında, başarısızlıklara imza atan başarısızlar da davet edilse. Toplumda başarısız olanların sayısı başaranlardan misli ile fazla olduğu için onların da  tecrübeleri en az başarılılar kadar dinleyicilere yön vermiş olacak.

Çoğu zaman neleri başaramadığımızı tahlil etme yerine başarılıları üstünkörü taklit etme yolunu tercih ediyoruz. Hem geçmişimize hem de başkalarına ait başarılarda işin özünü değil şekli yönü ile ilgilendiğimiz nakilciliği esas alıyoruz.   Dünyanın herhangi bir yerinde hoşumuza giden iyi uygulamaları içeriğine, felsefesine ve toplumdaki karşılığına bakmadan alıp getiriyoruz. Getirdiğimiz sadece ruhu olmayan Türkçeye çevrilmiş bazı evraklar.  Ya ötesi. 

Başarılarımızı gündeme taşımak, öne çıkarmak ve örnek göstermek elbette önemli. Bunları yapmak toplumun kendine güvenini tesis ettiği gibi, geleceğe dair motivasyonunu ve ümidini de artırır. Fakat neleri başaramadığımızı ve neleri eksik yaptığımızı analiz etmeden anlık başarılarımız bizi kısa sürecek bir hoşluğun ötesine götürmez.

Bir de şunu deneyelim. Kurumlarımızdan yılsonlarındaki faaliyet raporlarında bir kez de başardıklarını değil, başaramadıklarını talep etsek. O zaman eğittiklerimizin eğitemediklerimizin yanında, ürettiklerimizin tükettiklerimizin yanında, temizlediklerimizin kirlettiklerimizin yanında, yaptıklarımızın yapamadıklarımızın yanında, biriktirdiklerimizin heba ettiklerimizin yanında, sevindirdiklerimizin üzdüklerimizin yanında devede kulak bile olmadığını göreceğiz.

Hepimizin arzusu ve gayreti işlerimizi daha düzgün yaparak ülkemizi; doğasını, insanını ve kaynaklarını heba etmeden zenginleştirmek ve zenginliği toplum tabakalarına yaymaktır. Böylece hem insanımızı refahla kucaklaştırmış hem de insanlığa ve medeniyete katkıda bulunmuş olacağız. Bütün bunları yapabilmek için iş tuttuğumuz yoldaki eksikliklerimizi, yapamadıklarımızı ve heba ettiklerimizi de analiz etmemizin başarılı olabilmenin ilk şartlarından olacağını hatırdan çıkarmamak gerek.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg