UEFA'nın Cezasına Geniş Açıdan Bakmak

Futbol dünyasında korona virüs salgını kaynaklı tüm bu gelişmeler aslında hepimize ezber bozduran, hiç alışık olmadığımız olaylar. Tüm bunların üzerine bir de UEFA'dan mâli şartları yerine getiremediği gerekçesiyle Trabzonspor’a bir yıllığına Avrupa kupalarından men yaptırımı kararının çıkması da gündeme bomba gibi düşen yepyeni bir hadise oldu.

UEFA'nın Cezasına Geniş Açıdan Bakmak
UEFA'nın Cezasına Geniş Açıdan Bakmak Yonetici
Advert

Tüm dünyayı etkisi altına alan covid-19 virüsü ülkemizde ve dünyamızda futbol sektörüne büyük darbe vurdu. Bir çok ülkede iptal edilen ulusal ligler ülkemizde aslında çoktan bitmiş olması gereken bir tarihte, 12 Haziran'da kaldığı yerden devam edecek. UEFA ise aylar önce  2020 Avrupa Futbol Şampiyonasının 2021 yazına ertelendiğini açıklamıştı.

Futbol dünyasında korona virüs salgını kaynaklı tüm bu gelişmeler aslında hepimize ezber bozduran, hiç alışık olmadığımız olaylar. Tüm bunların üzerine bir de UEFA'dan mâli şartları yerine getiremediği gerekçesiyle Trabzonspor’a bir yıllığına Avrupa kupalarından men yaptırımı kararının çıkması da gündeme bomba gibi düşen yepyeni bir hadise oldu.

Birkaç günden beri futbola ilgi duyan ve Trabzonsporlu olan olmayan herkes bu olayı konuşuyor. Aslında UEFA'nın kararının âdil olup olmadığını konuşmaktan ziyade ben ülkemiz futbolunun yapısal sorunlarından biri olan endüstriyel futbol ve kulüplerin artan maliyetleri konusunu irdelemek istiyorum.

Çok uzun yıllar önce ülkemizde kulüpler kadrolarında sadece iki veya üç yabancı oyuncu bulundurabiliyorlardı. O yıllarda kulüplerimizi şimdiki gibi ne naklen yayın geliri vardı ne de kombine kart, lisanslı ürün satışı, taraftar kredi kartı ya da taraftarlara özel cep telefonu ya da internet hattı tarifeleri, stad ve sponsor gelirleri gibi devasa gelir kaynakları mevcuttu. Mütevazı bütçelerle yerel bir heyecandan ibaretti Türkiye Ligi.

Ancak özellikle 90'ların ikinci yarısıyla birlikte ülkemizde özel televizyonculuk sektörünün gelişip büyük medya kartellerinin kulüplere çok ciddi naklen yayın gelirleri kazandırmaları yukarıda bahsettiğim diğer gelir kalemlerinin de önünü açmış oldu. Bu süreci yabancı oyuncu sayısındaki kısıtlamalarından yavaş yavaş kalkması durumu takip etti. En sonunda Galatasaray'ın 1999-2000 sezonunda elde ettiği göz kamaştıran UEFA kupası ve Süper kupa şampiyonlukları sonrasında artık kulüplerimiz Avrupa'da çok daha başarılı olmayı kendi hedeflerinde ilk sıraya koydular. Çünkü artık UEFA da eskisi gibi değildi. Endüstriyel futbolun havarisi ve lokomotif gücü olmuş olan UEFA yerel liglerinde başarılı olup kendi organizasyonlarına katılarak gruplara kalma hakkını elde eden kulüplerin kasalarına oluk oluk para akıtıyordu. Bu nedenle Avrupa kupalarına katılıp başarılı olmak kulüpleri maddi olarak ciddi boyutta kalkındıracak bir gelişmeydi.

Kulüplerimiz başarının yolunun daha çok sayıda yabancı oyuncu transferinden geçtiği düşüncesiyle hareket ederek yabancı oyuncu sınırlamasını tamamen kaldırtıp kadrolarını dünyanın bir çok ülkesinden gelen oyunculara açtılar. Son on yıla baktığımızda bunca masrafa rağmen kulüp takımları düzeyinde UEFA'nın organizasyonlarında dişe dokunur bir başarı göremiyoruz ortada. Sadece 2012-13 sezonunda Fenerbahçe UEFA kupasında yarı finale kadar yükselebildi ama harcanan müthiş paralara karşın bu sonuç tatmin edici olmaktan çok uzaktı. Zaten sonrasında ne Fenerbahçe ne de diğer kulüplerimiz arkasını getiremediler. Sezonluk, lokal bir başarı olarak sınırlı düzeyde kaldı.

Ülke olarak endüstriyel futbolun cazibesine meftun olmuş insanların çoğunlukta olduğu bir futbol ortamına sahibiz. Hepimiz taraftarı olduğumuz kulüpler Alman, Fransız, İtalyan, İspanyol, İngiliz, Rus liglerinin devasa bütçeli kulüpleriyle Avrupa arenasında kafa kafaya mücadele edip başarılı olsun istiyoruz ama bunu isterken çok önemli bir detayı aklımızdan kaçırıyoruz. Yukarıda adlarını zikretmiş olduğum ülkelerin tamamı yeraltı kaynakları zengin, otomotiv, tekstil, kozmetik, beyaz eşya, makine ve enerji sektöründe dünya üretimin çok önemli bir yüzdesini gerçekleştiren ülkeler ve Rusya hariç hepsi tam anlamıyla birer refah ülkesi.

Bu nedenlerden ötürü bahse konu olan ülkeler futbola ayırabilecek çok ciddi kaynaklara sahipler oysaki ülkemiz maalesef endüstriyel üretim konusunda iç açıcı bir konuma sahip değil. Bu yüzden artan oyuncu maliyetleri hele bir de Süper Lig’de başarılı olunup Avrupa kupalarına katılma hakkı elde edilemez ya da katılınsa dahi Avrupa arenasında hedeflenen başarı yakalanamazsa kulüpleri maddi olarak hızlı bir yıkıma ve yok oluşa sürüklüyor.

Bu konuya dair 14 Kasım 2018 tarihinde dönemin Beşiktaş kulübü başkanı Fikret Orman’ın çok çarpıcı ama bir o kadar acı gerçekleri dile getiren bir beyanatı var. Fikret Orman o tarihteki konuşmasında özetle mevcut maliyetlerin sürdürülemez olduğunu ve tek çarenin kulüplerimizin bütçelerinde küçültmeye gitmesi olduğunu dile getirmişti.

Yani artık mevcut maliyetlerle başa çıkılamıyor ve futbol gelirleri geçmişe nispetle ne kadar büyürse büyüsün giderler çok daha genişçe bir yekün tuttuğu için köklü spor kulüplerimiz günden güne sonu olmayan bir borç batağının içinde uçurumun kenarına doğru sürükleniyor. Özellikle 2000'li yıllarla birlikte artan yüksek oyuncu ücretleri ve çok artan maliyetle baş edemeyen anlı şanlı bir çok Anadolu takımı ve İstanbul, İzmir, Ankara gibi şehirlerin cumhuriyetten eski maziye sahip semt takımları amatör liglerin gayya kuyusunda debelenip duruyor. Ülkemizin ekonomik gerçeklerini ve kulüplerimizin mevcut mali yapısını hesap etmeden sorumsuzca atılan adımlar yüzünden ligimiz Premier lig, La liga, Serie A, Bundesliga, Fransa 1.ligi gibi dev liglerin çöplüğü haline geldi. Yaşı 30'lara yaklaşan ya da geçen, artık zikrettiğim üst kalite liglerde forma giyme olasılığı pek kalmayan sayısız vasat oyuncu Türkiye Süper Ligi’nde arzı endam etmeye başlıyorlar. Kulüplerimiz nasılsa yabancı kotası yok diye olur olmaz her yabancı oyuncuya çok astronomik fiyatlar ödeyerek ulkemize getirmeyi marifet sayıyorlar.

Ana konumuza dönecek olursak Trabzonspor özellikle son iki sezonda çok isabetli yabancı oyuncu tercihleri yaptı. İsabetli dememin iki nedeni var: İlkin hem oyuncular şehire ve kulübe başarıyla intibak ettiler hem de Trabzonspor'un şampiyonluk yolundaki rakibi olan üç İstanbul takımının müsrifâne harcamalarına karşı Trabzonspor Ndiaye ve Sörloth'u çok uygun fiyatlarla kiralarken Nwakaeme gibi isabetli bir transfere görece oldukça uygun bir bonservis bedeli ödedi.

Bu isabetli yabancı oyuncu transferleri ve para harcarken takındıkları dikkatli tutumdan ötürü Trabzonspor yönetimi ayrıca bir takdiri hak ediyor. Çok para harcayıp toplama takım kurmakla başarının geleceğini sanan birilerine umarım ders olmuştur son iki yılda Trabzonsporlu yöneticilerin başarılı transfer politikaları. UEFA gerekçeli kararında hangi mali kriterin karşılanmadığını net şekilde belirtmemiş. Zaten Trabzonspor da bence son derece yanlış olan bu karara itiraz edecek. Umarım yillar sonra isabetli transferlerle kendi içinde uyumlu oyunculardan kurulu güçlü bir kadro oluşturan Trabzonsporu gelecek yıl hakettiği Avrupa arenasında görebiliriz.

Son olarak yazımın üst satırlarında değindiğim gibi kulüplerimizin artık daha fazla borç batağına girip Avrupa'ya gidemez hale gelmeleri için bütçe bazında ciddi anlamda küçülmeleri şart. Bu açıdan Beşiktaş eski başkanı Fikret Orman'ın kendi taraftarının ve futbol kamuoyunun yoğun tepkisini göze alarak gerçekleri dile getirmesini takdirle karşılıyorum. Trabzonsporla ilgili karar henüz kesinleşmedi. Bakalım itiraz süreci nasıl neticelenecek; ancak geçmiş yıllarda Beşiktaş'ın başına gelen mali yapının uygunsuzluğundan dolayı Avrupa kupalarına gidememe durumu bordo-mavili ekibin de başına gelebilir. İleride hiçbir kulübümüzün bu durumlara düşmemesi için tıpkı 90'lı yıllarda olduğu gibi altyapıya önem verip sadece kaliteli ve cidden takıma yarar sağlayacak yabancı oyuncuları uygun fiyata transfer edebilmeyi başarmak zorundayız.

UEFA Trabzonspor Türk Futbolu Çağatay Ay
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg