Derneklerin önündeki en ciddi engel

Hemşehri dernekleri hakkında derneklere uzak duran çoğunluğun sahip olduğu ön yargı, göründüğünden daha büyük sorunları besleyip yaşatıyor. Bu ön yargı kırılmadıkça derneklerin gerekli ve yeterli güç ve aktiviteye kavuşmaları bana göre mümkün değildir.

Derneklerin önündeki en ciddi engel
Derneklerin önündeki en ciddi engel Admin
Advert

Dernekler (özelde hemşehri derneklerinden bahsediyoruz) hakkında toplumda ciddi bir ön yargı mevcut. Tabii toplum derken, dernek faaliyetlerine uzak duran çoğunluğu kastediyorum. Yoksa bir grup insan muhtelif amaç ve hedeflerle derneklerin içinde çabalıyor, ancak onlar azınlığı teşkil ediyor. Zaten derneklerin hedef kitlesi olan hemşehri grupları, kendi derneklerine yeterince ilgi gösterseler, toplum hayatında her şey çok farklı olurdu.

Az önce sözünü ettiğimiz ön yargı, göründüğünden daha büyük sorunları beraberinde getiriyor, besleyip yaşatıyor. Derneğin “D”sini ağzınıza ya da kaleminize alsanız, ne kadar iyimser bir görüş sergilerseniz sergileyin o kitle “Tamam işte, ben demiştim. Bu derneklerden bir şey olmaz” gibi bir yorum yapmaya bahane bulabiliyor. Hele derneklere kısmi bir eleştiri yaparsanız yandı gülüm keten helva… Dernekleri gaz odasına doldurup yakmak için ahali birbirini eziyor.

Bu, tek taraflı bir problem değil. Sivil toplum faaliyetlerini çok önemseyen, günümüzde değilse bile gelecekte gerekli ve yeterli etkiye sahip olacaklarını umudunu her ortamda savunan, derneklere savrulan her suçlama ve aşağılamaya göğsünü siper eden benim gibi biri bile ters taraftan hücuma maruz kalabiliyor.

Geçtiğimiz aylarda şöyle bir hadise gerçekleşti: Bir dernek toplantısında “Sizler bu kadar uğraşıyor, çabalıyorsunuz ama derneklere uzak duran çoğunluk sizin hakkınızda ön yargılı, bu ön yargıyı yenmeniz lazım” diyecek oluyorum, bu benim bir tespitim değil de kendi görüşümmüş gibi laf ağzıma tıkılıyor ve “Nasıl böyle bir şey söylersin, yaptıklarımızı görmüyor musun?” diye zılgıtı yiyorum. Durumu izah etmeye çalışsam da nafile. Bu ağır hakaret (!) karşısında adam kopmuş gitmiş, dinlemiyor bile.

Tirajlar yerinden bile kımıldamadı

Durumun vahametini daha da açık hale getirecek bir örnek için yıllar öncesine gidelim: O zamanlar günebakış gazetesinin İstanbul temsilcisiyim, yine bir dernek haberi yapmış ve gazeteye göndermiştim. Ertesi gün saat 11.oo’e doğru sayfalar yapılırken gazetenin imtiyaz sahibi Ali Öztürk beni arıyor ve soruyu kaynar su gibi başımdan aşağı boca ediyor. “Biz bu dernek haberlerini niye yapıyoruz?” Ses tonundan anlaşılıyor ki, bu epeydir ertelediği bir soru, artık dayanamamış ve beni arama ihtiyacı hissetmiş. “Haberi yapıyoruz, dernek başkanı üyelerine mesaj atıyor ve gazete almalarını istiyor” diye geveliyorum. Cevap beni yere seriyor. “Yoo, ertesi gün gazetenin tirajı yerinden bile kımıldamıyor” Devam edecek takatim bulunmuyor. Ali Öztürk yerden göğe kadar haklı. Gazete son derece normal olarak tiraj bekliyor, reklam-ilan bekliyor. Başka nasıl ayakta kalacak? Nitekim İstanbul’da kalamadı zaten, bir süre sonra çekildi ne yazık ki.

Dönelim günümüze. Hemşehri dernekleri ve dernekçiliği genel anlamda olmaları gereken yerde değillerdir, bu gerçek. Fakat sivil toplumculuk faaliyetleri sadece günümüzde değil, insanlık tarihinin her devrinde olmazsa olmazlardandır. “Kapatıcan bunların hepsini, hiçbir işe yaradıkları yok” diye zırvalamak akıl kârı değildir. Tam aksine, başta o uzak duranlar olmak üzere derneklerin hedef kitlesinde olan insanların duruma el koymaları, ıslah etmeleri, dernekleri gerekli ve yeterli düzeye çıkarmaya çalışmaları gerekir.

Bu şuna benzer: Bir tarlamız var, o tarlayı işlersek, faydalı bitkiler yetiştirirsek biz kazançlı çıkarız. Tarlayı yok sayarsak ya işe yaramayan yabani otlar biter ya da birileri gelip kendi istediği gibi kullanır.

Müdafaa-i Hukuk

İstanbul’da yüzbinlerce Trabzonlu yaşıyor. Bu insanlar gerekli ve yeterli örgütlenmeyi sağlayabilselerdi, Trabzonspor bu halde mi olurdu sanıyorsunuz? Trabzonspor sadece meselenin görünen yüzü. Bir de hayatın her alanında hak ettiği yere gelemeyen, gelmelerine mani olunan çok sayıda Trabzonlu var. Onlar Trabzonspor gibi her yerden görünen bir figür olmadıkları için bu problemin yeterince farkına varılamıyor.

Basit, herkesin gözü önünde olan ama kimsenin yeterince farkında olmadığı bir gerçeği vurgulayalım: Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kurtuluş Savaşı’ndaki önemini hepimiz biliyoruz sanırım. (Bilmeyenler de öğrensin bir zahmet) Cemiyet nedir? Dernek kavramının eski adı. Başka sorum yok.

Trabzon Trabzonspor Hemşehri dernekleri Müdafaa-i Hukuk
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg